Turkish Economy

Since 1980s, when globalization has accelerated significantly, financial cri-ses have occurred much more frequently. As a result of financial deepening across markets and as markets become more dependent on each other, regional or sectoral crises tend to spread further. In 2008, financial crisis that commenced in American Housing Market, spread quickly first to the entire U.S. economy, then went global and infected the global financial system. Although the crisis originated in the U.S, the world's largest economy, it had profound impacts on developing countries. Since Turkey's financial system is not as deep as United States' and due to the reforms adopted in 2001, Turkey experienced the global crisis in a different way. Unlike it was stated by the authorities, which made economic policies in that period, Turkey did not see least damage from the crisis, in fact was hit hard by it. While presence of strong control mechanisms in the Turkish financial sector causes the crisis to be felt less in this sector, the shrinkage in the world trade volume influenced especially manufacturing and export sectors negatively. In this study, by examining basic macroeconomic data such as exchange rates, international trade data, consumer confidence index, interest and growth rate an analysis is done on the Turkey's mostly affected sectors.

Türkiye ekonomisinde iller düzeyinde büyümenin sektörel belirleyicileri, bu çalışmada statik ve dinamik panel veri analizi vasıtasıyla 2004-2015 yılları arasında araştırılmaktadır. Elde edilen sonuçlar büyümenin önemli düzeyde hizmetler sektörü tarafından yönlendirildiğini, sanayi sektörünün büyümeye olan katkısının hizmetler sektörünü takip ettiğini göstermektedir. Tarım sektörünün büyümeye olan katkısı istatistiksel olarak anlamlı bulunmasına karşın diğer iki sektöre göreli olarak en az düzeydedir.


Abstract
By using static and dynamic panel data analyses, the sectoral determinants of economic growth in city-level are examined in the period 2004-2015. The obtained findings show that economic growth is managed by the services sector, and the manufacturing sector follows this sector. The contribution of the agricultural sector to economic growth is the least contribution to growth, while so do services sector is high. Economic growth Regional development Sectoral determinants of economic growth

Turkish Lira lost almost 45 per cent of its value against the U.S. Dollar in 2018. The losses accelerated notably in recent months and particularly in the second week of August, which included the two days in which Lira lost the most against USD since the 2001 crisis.

Suddenly, it became “all about Turkey” as the Bloomberg commentators said and many pundits expressed their opinions about the reasons as well as the dire consequences of a currency crisis.

Economists have investigated the relationship between output and export in order to explain economic growth for long years. Numerous studies have found very close correspondence between the growth of output and export. It is commonly known that Thirlwall's papers indicate very tight relationship between the growth of output and the ratio of the growth of exports to the income elasticity of demand for imports. This
paper aims to apply Thirlwall's balance-of-payments-constrained (BPC) model for the Turkish economy for 1968–2011 period. This research also evaluates the procedures of testing Thirlwall's principle by estimation of the income elasticity of demand for imports using the test of stationarity and cointegration methods. The findings are in accordance with the Harrod–Thirlwall growth model. The test results of Johansen cointegration
procedure and the comments on these results are presented as well.

Bu çalışmada, Borsa İstanbul 100 Endeksi (BIST) ile Dolar/TL Kuru (USD) ve Avro/TL Kuru (EUR) arasındaki dinamik ilişkinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada öncelikle Türkiye Ekonomisinin finansal yapısının dinamikleri tarihsel perspektifle açıklanmıştır. Bu çerçevede iki farklı ana eğilimin olduğu 2002-2015 döneminde, sermaye hareketleri, finansal getiri oranları ve borsanın genel yapısı incelenmiştir. Çalışmada, 2002-2015 dönemleri arasında aylık veriler kullanılarak seriler arasındaki ilişki Gregory ve Hansen (1996) eşbütünleşme testi ve Toda-Yamamoto (1995) Granger nedensellik testi ile analiz edilmiştir. Test sonuçlarına göre BIST ve USD kuru serileri arasında uzun dönem ilişkisinin olmadığı tespit edilmiş fakat aralarında tek yönlü Granger nedensellik ilişkisi olduğu belirlenmiştir. BIST100 endeksi ile EUR kuru arasında herhangi bir yönde Granger nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir.

Sergi küratörü Zafer Toprak'la yapılan söyleşi:
Pera Müzesi, yeni sergiyle, ahşap deniz hamamlarından plajlara uzanan dönüşümün ve dolayısıyla özgürleşmenin izlerini fotoğraflar, yağlı boya resimler, efemera, kitaplar ve mecmualar aracılığıyla sürüyor.

Türkiye’de işlenmemiş tarımsal ürünlerin perakende fiyatları Kasım 2018 itibariyle genel olarak zaten yüksek seyretmekte olan enflasyonun çok ötesinde bir artış sürecine girdi. Yaş sebze ve meyvede dört ay zarfında yüzde 50’yi aşan nominal fiyat artışı doğal olarak hararetli tartışmaları da tetikledi ve meseleye çok sayıda açıklama getirildi. Bu açıklamalar içerisinde en yaygını Türkiye tarımının girdi açısından dışa bağımlılığı ve döviz kurunda 2018 ortasında yaşanan şokun fiyatlara yansımış olmasıydı. Bu açıklama, belli bir düzeyde doğru olsa da; bu makalenin yazarı döviz kuru ile işlenmemiş tarımsal ürünlerin perakende fiyatları arasında kurulan ilişkinin Türkiye’nin tarımsal ürün ihracatı dikkate alınmadığı müddetçe eksikli olacağını düşünmektedir. Fiyatların kura verdiği şiddetli tepki, Türkiye tarımının son yirmi yılını kapsayan yapısal sorunlarının bir bakiyesi niteliğindedir ve doğru yöntem, olanların bu tarihsel perspektiften değerlendirilmesidir. Dolayısıyla bu makalede, son verilerin işaret ettiği eğilimler tarihsel analize tabi tutulacak ve eldeki soruna kısa vadeli ve geçici değil; uzun vadeli ve (en azından daha) kalıcı, bütünlüklü bir çözüm önerilecektir.

Bu çalışmada tezinde Türkiye’deki ekonomik grup içerisindeki sermeyenin, ve sermeye bölümü içerindeki menkul kıymetler ve borsacılık alanının geçmişten günümüze kadar gelişimin olumlu ve olumsuz gelişmelerini verilerle incelenip değerlendirilmeye çalışılacaktır. Binaenaleyh bu çalışmanın Türk borsasının geçmişi, tarihi, tarihçesi, oluşumu incelenerek değerlendirilmeye çalışılacaktır.

Kadınların çoğu çocuk düşürmeyi basit, tehlikesiz bir işlem zannediyorlardı. Fakat aldanıyorlardı. Çocuk düşürmek daima tehlike arz ediyordu. Çoğu defa kadının hayatına mal oluyordu. "Çocuk düşürme baca temizlemeye benzemez"di. Artık çocuk düşürmek moda halini almıştı. "Tabii güzel bir eğlence" addediliyordu. Buna alışkın birçok "zavallılar" vardı. Bunlar hiç sıkılmadan çocuk düşürmek için ne gibi tarzlar bulunduğunu ne suretle hareket edilmesi lazım geldiğini birbirine öğretiyorlardı. Bir şeyden haberi olmayan bir çok masum bu yolda iğfal ediliyordu.

Memoirs now have a special place in publishing circles in Turkey. In a country where the tradition of record-keeping has been relatively primitive and where literacy, for many years, has developed at a low rate, our people have lived from day-to-day. They have not shown very much interest in writing memoirs that would later become documents for the future. That is why the number of memoirs printed in Turkey has been so few for many years.

New Republic of Turkey took over Ottoman Empire with a highly centralized political structure; this structure featured authoritarian management with an economic infrastructure based mainly on agriculture, where commerce and industry were almost completely dominated by the Europeans. It is unlikely to grasp the new era in an integrated manner, if the economical and political structures are handled separately. The economical classification and considerations on Atatürk's period should also take into account the political restructuring and the relations in between. This is the only way to approach the question in an integrated manner. As a result of such an approach, we see that the attempt to create a nation-state understanding in the political domain from the very beginning, even though the analysis of the economic policy of Atatürk's period may be divided into two sub-periods, namely 1923-29 and 1929-1938, was not easy. It is evident that such an understanding that completely dominated the political domain could not be based on the inherent motives of the economic domain and the very rules of the markets at all.

Energy is usually defined as "work ability" in the literature. Energy is in all materials and in everything, in every movement and action. We even need an average of energy for all our vital functions. Therefore, Energy has become an important parameter for many disciplines.
This work will be done using the method of Porter's five forces competitive analysis of the energy market especially electrical market, as well as a SWOT analysis of energy markets of Turkey will be attached.
In this study, we will try to explain, what is to be expected for a company, which is penetrating to Turkish energy market and what are the competitiveness conditions on the market.

eğişim sürecini anlamak için sermaye birikimine özgü genel dinamiklerin ülkenin kendi tarihsel ve toplumsal dinamikleri dolayında nasıl biçimlendiğinin belirlenmesi gerekiyor. Gerçekleşen değişimler bir yandan sermaye birikiminin ulaştığı bir aşamaya işa­ ret ediyor ki bu anlamda Türkiye'de sermaye birikiminin süreklili­ ğinden bahsedilebilir. Bu sürekliliği açığa çıkaracak kavramsal bir çerçeve ile bizatihi bu sürekliliğin analize içkin olması gerekiyor. Diğer yandan aynı aşama sermaye birikiminin ülke içi birikim ko­ şullarının az sayıda büyük sermaye için sona ermesi anlamında yeni bir sürecin başladığını da gösteriyor. 1 980'li yıllardan itibaren hızla­ nan değişim sürecini, ülke içindeki az sayıda büyük ölçekli sermaye­ nin artık dünya ölçeğinde işleyen sermayenin toplam döngüsüne ka­ tılmak istemeleri ya da böyle bir zorunluluğu yaşamaları çerçevesin­ de ele alıp tanımlayabiliriz. Dünya kapitalizmiyle eklemlenmenin, ülke içinde belirli bir donamma ulaşan bireysel sermayeler açısın­ dan stratejik bir karar, yani iradi bir isteğin ürünü olduğunu söyle­ yebiliriz. iradilik sermaye birikiminin ülke içi birikimiyle ilişkiliy­ ken, z o runluluk Türkiye'de içe dönük sermaye birikiminin de niteli­ ğini önemli ölçüde belirleyen sermayenin dünya ölçeğindeki birikim dinamikleriyle ilişkilidir. Bu çalışmamızda Türkiye' de sermaye bi­ rikim sürecinin dünya kapitalizmiyle bütünleşmesini analiz etmeye çalışacağız.

Özgür Orhangazi, neoliberal dönemde Türkiye ekonomisinin geçirdiği dönüşümü yakından inceliyor; yapısal sorunlarına, kırılganlıklarına, kriz dinamiklerine ışık tutuyor.
Elbette sıfırdan başlamıyor. Arka planda dünya ekonomisinin Keynesçi düzenlemelerden neoliberalizme geçişi var. Bu büyük dönüşümün korumacı, planlamacı, müdahaleci Türkiye ekonomisine taşıdığı etkiler, şoklar söz konusudur. Kitap, dünyada ve Türkiye'de bu geçmişin aşamaları incelenerek başlıyor.
Orhangazi, neoliberal dönemin kritik bir aşamasına özel önem veriyor: Sermaye hareketlerinin serbestleştiği 1989... Sonraki yıllar, ağırlaşarak bugüne taşınan kırılganlıkların, bozulmaların öyküsüdür. Bu öykü, ekonominin dış kaynaklara giderek artan bağımlılaşması içinde seyrediyor. Çarpıcı sonuçları, uzantıları ayrıntılı olarak izleniyor; çözümleniyor: Dört kayıp yıl, krizler, dış açıklar ve borçlar, inşaat odaklı büyüme, erken sanayisizleşme, artan proleterleşme içinde ücret payının seyri...
Dünya ekonomisinin merkezinden kaynaklanan finansal çevrimlerin Türkiye'ye yansımasının 2013-2019 bilançosu, kitabın sonunda yer alıyor. AKP iktidarı, dış çalkantılara karşı savunma araçlarını yitirecek; adım adım ekonomiyi 2018'in döviz krizine, küçülen bir ekonomiye taşıyacak; politika seçenekleri arasında çaresiz kalacaktır.
Özgür Orhangazi'nin kitabı, bence, Türkiye ekonomisinin yakın geçmişini, neoliberal dönemin açmazlarını, sorunlarını kavramak isteyen herkes için çok önemli bir kaynak olacaktır.
Korkut Boratav

In this study, we try to explore the effects of globalization and international integration on developing countries’ external debt in 1980-2010 time period. As known, the developing world consists of countries which desire to reach to the developed countries in economic sense. These countries head towards external debt, as it is difficult to realize their development with their insufficient internal sources. In recent half century, the oil shocks in 1973 and 1979, and the debt crises resulted, had been a turning point in the operation of decision mechanisms. Even the banking and financial crisis in 1990s and 2000s, developing countries continued to find out extra sources from internal and external markets. Especially in the last ten years, however, as a result of economic integration, internal and external sources are intertwined and substituted for each other. The study concentrates on the demand side of the external debt rather than the supply side; but occasionally, with fiscal and economical policies as well as international policies are mentioned. It is clear that supporting populist approach or policies of developing countries may lead them into new debt spirals which were also experienced historically. After theoretically examining the external debt, its determinants are empirically analyzed by using panel data analysis. By testing the models, results show that GDP growth ratio, fixed capital formation, population rates, terms of trade, capital flight, external debt services, external debt interest payments, urbanization, general government consumption expenditure and financial liberalization are the main determinants of external debt in developing countries. Keywords: External Debt, Developing Countries, Turkish Economy, Economical and Fiscal Structure, Panel Data Analysis Method. 1980-2010 yılları arası dönemde küreselleşme ve uluslararası entegrasyon faaliyetlerinin gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanma üzerinde yarattığı etkiler bu çalışmanın araştırma konusunu oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, gelişmekte olan ülkeler iktisadi anlamda gelişmiş olan ülkeleri yakalama gayreti içerisinde bulunan ülkelerdir. Bu ülkeler iktisadi sistem içerinde söz konusu kalkınma hamlesini kendi kaynakları ile gerçekleştirmeleri güç olduğu için dış kaynaklara yönelmektedirler. Dış borçlanmanın son yarım asırlık gelişiminde 1973 ve 1979 petrol şoklarının ve neden olduğu borç krizleri 1980’li yıllarda karar mekanizmalarının işleyişi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Benzer şekilde, 1990’lı ve 2000’li yıllarda da gelişmekte olan ülkeler bankacılık ve finansal krizlerle sarsılırken iç ve dış piyasalardan borç arayışlarını sürdürmüşlerdir. Ancak özellikle son on yıllık sürece bakıldığında, ekonomik entegrasyon sonucu, iç ve dış kaynaklar birbirleri ile iç içe geçmiş ve birbirlerini ikame eder hale gelmiştir. Çalışmada dış borçlanma konusu arz tarafından çok talep yönüyle ele alınmış; ancak yeri geldikçe, mali ve iktisadi politikalar yanında uluslararası politikaların da aşırı borçlulukta rol oynadığına değinilmiştir. Yine bu çerçevede, popülist politikaların desteklenmesinin borç sarmallarının yeniden oluşmasına yol açabileceği belirtilmiş ve sözü edilen durumun geçmişteki örneklerine atıflarda bulunulmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanma iktisadi ve mali politikalar perspektifinden kuramsal olarak incelendikten sonra belirleyici unsurları panel veri yöntemi ile ampirik olarak analiz edilmeye çalışmıştır. Test edilen modellerin ardından gelişmekte olan ülkelerde; GSYİH büyüme oranları, sabit sermaye oluşumu, nüfus, dış ticaret hadleri, sermaye kaçışları, dış borç servisleri, dış borç faiz ödemeleri, kentsel nüfus, kamu kesimi tüketim harcamaları ve finansal liberalizasyon değişkenlerinin dış borçlanmayı anlamada belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Dış Borçlanma, Gelişmekte Olan Ülkeler, Türkiye Ekonomisi, İktisadi ve Mali Yapı, Panel Veri Analizi Yöntemi.

Arguably the most significant transformation of the Turkish economy in the post-WWII era was brought forth by the adoption of the January 24 Decisions. Not simply cultivating neoliberal economy in Turkey, these political economic decisions altered the entire industry and the socio-economic structure of Turkey permanently. In this paper, the background of these decisions is discussed together with the ways the Turkish state had facilitated the adoption process of neoliberalism, and the observable societal effects that had occurred during and after this process.

Despite having the largest share of national income in today's modern economy, the services sector remains in the shadow of industry. Therefore, service sector must be analysed in a more detailed way. The aim of this article is to analyse the development of service sector in Turkey after 2001 Crisis. In accordance with this aim, service sector was theoretically mentioned and economic developments occurring in Turkey after 2001 Crisis were discussed. Later on, development of sub-sectors of service sectors, its share in GDP and employment, and external balance of service sector was analysed; finally, the size of service sector in Turkey was compared to the sizes of selected countries.

(EN) This study aims to analyze cooperative option for solving current problems in Turkeys' tea production, by discussing traditional cooperatives, new cooperatives, private companies, and state-owned enterprise comparatively. Another aim of this study is to discuss the possibility of an alternative model of production-consumption, beyond free-market. Findings of this study obtained from face-to-face semi-structured in-depth interviews made with managers (also producers) of cooperatives, and state-owned enterprise.

This chapter provides a comprehensive analysis of import-substituting industrialization (ISI) experience of Turkey between 1960 and 1980 from a critical political economy perspective. It examines the Turkish case in the context of the hegemonic international institutional design, which was introduced in the post-World War-II period, and of the structural crisis of the 1970s. The chapter particularly uncovers two key developments that paved the way for consolidation of the dependent development path of Turkish capitalism: (i) failed reform attempts of planners to establish a coherent planning framework in the early 1960s, and (ii) an unsuccessful attempt of deepening of ISI strategy in the late 1970s. As for the former, the chapter argues that although industrialists supported the ISI regime, they watered down the disciplinary components of the indicative planning, therefore rejected the “reciprocal deal” that the planners offered. Regarding the latter, the chapter offers a detailed assessment on the crisis of the Turkish economy by analyzing the main dynamics of the 1977-1980 balance of payment crisis.

Compared to many of its counterparts, which started their privatization adventure at similar levels of economic development, Turkey’s experience with privatization was extraordinarily protracted. Only by the turn of the millennium did the course of Turkey’s exceptionally delayed privatization begin to change. Against this background, the dissertation utilizes privatization as an analytical tool to revisit the debate regarding the place and role of the state in economy and society, in a distinctive historical juncture when the shift from a state-directed economic model to a market-economy model disrupts, dissolves and recasts existing relationships between social groups and the state in Turkey. By focusing on one instance of the privatization process, the privatization of Eregli Iron and Steel Works (ERDEMIR), the study demonstrates three definitive moments in Turkey in regard to the course of instituting economic liberalism in general, and accomplishing privatization in particular: First, the anti-privatization movement in Turkey was empowered by a strong nationalist ideology which served as a catalyst to an encompassing and passionate state-building, nation-making and bourgeoisie-creating project since the inception of the Republic. As such, opposition to privatization was never a plain backlash to a new economic strategy that has been put in effect since the early 1980s, but a recent reincarnation of a deeper ideological stance informed by an etatist outlook and defensive nationalism. Second, the renewed trajectory of privatization after 2000 towards an astonishing level was not solely a consequence of favorable domestic and international economic conditions, but rather was a symptom of the impact of global level shifts in the neoliberal ideology which weakened the etatist discourse and national development outlook in Turkey. It was at a historical juncture when this revived ideology found recipients among those political and economic elite in Turkey who, for various reasons, had long been in conflict with the existing configuration of the state and the interpretation of etatism, and were ready to implement the requirements of the new economic order more enthusiastically and successfully than previous political groups. Finally, despite what can be portrayed as miraculous achievements in privatization in recent years, the strong nationalist ideology, deeply rooted in the historical development of state-society relations since the inception of the Republic, empowered the alliance of oppositional groups, who could at times, as the ERDEMIR case demonstrates, successfully deflect the course of privatization, and make sure that ‘nationalist sensitivities’ were respected.

İSMAYIL BEY GASPIRALININ “DİLDE, FİKİRDE
VE İŞTE BİRLİK” FELSEFESİ VE TÜRK DÜNYASI
Ismail Bay Gaspiraly's "Unity in language, in the opinion and in the work
"philosophy and Turkish world
Doç.dr. Faik ELEKBEROV

Anahtar kelimeler: İsmayl bey Gaspıralı, Türkçülük, Türk şuur birligi, Türk dili birligi, Türk tarihi birligi, Türk kültürü birligi, Türk ekonomi birligi
Key words: Ismail Bay Gaspiraly , Turkism, Turkish unity consciousness, Turkish language community, Turkish history community, Turkish culture community , Turkish economics community.
Abstrakt

Ismail Bay Gaspiraly (1851-1914) is one of the great thinkers and a great view of the man of the nineteenth century in Islamic and Turkish world. Gaspiraly was born in the Crimea near Bakhchasaray in the village Hunter and adoption of the secular sciences, also religious sciences played an important role of the worldview great thinker. Studying in Middle School of the Russian at an early age in Akhmaschid , then studying at the military school in Moscow and Voronezh was a major turning point in the life of this man. In these schools, he has taken the idea pan-slavism against of Turkism and Islamism. All these were became the basis for the formation of the idea of Turkism. Even under the influence of this idea he wanted to participate in the battle of Crete which Turkey was against with enemy countries that is why he went to Istanbul but in the way they gave back him to his family.
The first time he was under the influence of the Europeanization. It was sense itself when he returned to Crème-Bakhchasaray. He wrote under the influence of Europeaniza-tion that it is important to carry out reforms in Turkey like in Europe. So far, Turkey has been engaged in this work with Europe. Turkism slogan Gaspiraly "Unity in language,in the opinion and in the work "all of these he has expressed in the newspaper "Interpreter" which was common newspaper of Turkish world. Especially creation of common Turkish language between Turkish who lived in Russia was one of his main targets. According to him, in the first place not to be common Turkish language was cause to became broken Turkish nation who was lied to Chinese wall from White Sea.
In this sense, Gaspiraly believed that at least Turkish who lived in Russia had to have common language and this language had to be taught at schools. Today Gaspiraly's many targets have been realized. Today there is a great improvement in the Turkish World .So in order to understand Gaspiraly's "Unity in language, in the opinion and in the work " philosophy and Turkish world we have to immobilize from national idea, national action, national thoughts ,not to chaotic, false history has dedicated to our barins in Azerbaijan, Turkey and in Turkic World.

Türkiye ekonomisi 2018 ortalarında bir döviz krizi ile karşı karşıya kalmış, ekonomi yavaşlamaya, enflasyon hızla artmaya ve borç ödemelerinde yaşanan sorunlar yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu makalede, yaşanan bu gelişmelerin, 2000'li yıllarda Türkiye ekonomisine hâkim olan dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı büyüme modelinin yapısal bir krizi olduğu öne sürülecek, Türkiye ekonomisinin dış sermaye girişlerine bağımlı yapısı tartışıldıktan sonra, borç artışı ve inşaat odaklı büyüme tercihleri incelenecektir. 2000'li yıllar boyunca dış sermaye girişlerinde yaşanan artışla birlikte ekonominin ani duruş veya çıkışlara karşı kırılganlığını daha da artmıştır. Özel sektörün toplam dış borcundaki artış, hem bankacılık sektörünü hem de finansal olmayan işletmeleri döviz kurlarındaki oynamalara karşı kırılgan hale getirirken yurtiçi borçluluk oranlarındaki artış da ekonomik büyümenin faiz oranları ve kredi genişlemesindeki değişimlere oldukça duyarlı olmasına yol açmıştır. Türk lirasının reel olarak uzun süre değerli seyretmesi, üretimde ithal ara malı kullanımını arttırarak 2000'li yıllarda büyümenin yüksek cari açıklarla birlikte gerçekleşmesine neden olmuştur. Dolayısıyla dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı büyüme modeli iç ve dış şartlar olumlu olduğunda ekonomik büyüme yaratırken zaman içerisinde ekonomideki kırılganlıkları arttırmış ve ekonomik istikrarsızlığa zemin hazırlamıştır. Bu şartlar altında ortaya çıkan döviz ve borç krizi sonrası ekonominin seyrinin ana belirleyicisi küresel likidite şartlarındaki gelişmeler olacaktır.

Economy is a social science that explains how people form an interaction with each other. The countries link each other’s with the help of economic relations and they aspire to keep themselves away from the conflicts. Therefore, trade is an effective tool to build the world peace but the impacts of trade are quite complicated at the same time because trade diverts the political competition.
The Middle East is an important region of the world where wars and conflicts change the balances, and the relations of the countries may change with the political actors. In this sense, the relation between the two democratic countries of the Middle East, the cooperation of Israel and Turkey contributes to the peace not only between Israel and Turkey but also to the peace in the region.
The two countries linked to each other in this framework produce 'peace' as a common output. If the nations are connected to each other by profitable commercial relations, their chances of being in conflict will be reduced because they will have serious economic losses if the peace environment breaks down.
In this study, the economic relations between Israel and Turkey are going to
be examined since the establishment of Israel. In the first chapter of the study, information about Israeli economy is going to be given to get to know and understand the Israeli economy and in the second chapter, the political relations and the political crisis will be explained between Turkey and Israel. In the last part, the economic similarities and differences of the two countries will be examined and the economic relations per years will be examined together with the import, export and investment data.

Key Words: Israel, Turkey, Israeli – Turkish Relations, Israeli – Turkish Economic Relations, Trade, Import, Export.

İlhan Tekeli – Selim İlkin ikilisinin bu koşullarda sınır tanımayan bir üretkenliğe ulaşmalarının kuşkusuz bir lojistiği, bir alt yapısı olsa gerek. İlhan Tekeli ve Selim İlkin bilgi üretiminin evrensel normlarını Türkiye koşullarına uyarlamış ender araştırmacılar, daha doğrusu zanaatkârlar. Her ikisi de iz sürmesini bilen, kaynağa ulaşan ve belgenin özgünlüğünü yakalayan,  ülkenin savruk kütüphane birikiminin ötesine bilfiil kendi kütüphaneleriyle geçen gerçek bilim insanları. “Avcılık ve toplayıcılık” ilk insanın yazgısı ise, Türkiye’de de araştırmacı bilfiil kendi bilgi sürecinin avcılığına, toplayıcılığına soyunması gerekiyor. Ülkenin ulusal kitaplıklarında bulunmayan yığınlarca kaynak bu ikilinin bitmez tükenmez uğraşları sonucu gün ışığına çıkmış bulunuyor. Türkiye gibi gecikmiş bir ülkede bilgi birikiminin öncüleri bu tür bilim insanları olsa gerek…

The Public Procurement Law was put in force in 2003 with an objective to improve competition,
transparency and integrity. Although it had some limitations compared with the
EU directives, its enactment was a positive step in a country where irregularities in public
tenders were frequently encountered. However, the post-2002 incumbent government
party repeatedly changed it, with the results of frequent exemptions. Dozens of public
contracts have been taken outside the scope of it over time, leading the share of Turkish
public procurement in GDP (e.g. 5-6%) to fall significantly under the EU equivalent
(15-16%). The use of non-competitive tender procedures such as direct procurement and
restricted procedure has been on rise while the use of competitive open procedure is declining.
Unlike the EU regulations, the PPL does not include procedures and provisions
for the delivery of public private partnership contracts, which has risen as preferred allocation
means in large scale infrastructure investments. The outcome of allocation therefore
is increasingly reflecting particularism, with foreign participation in public tenders
decreasing, and a price advantage award to domestic bidders in international tenders
extensively and increasingly used in recent years.

This study’s ambition is to investigate the effects of Foreign Direct Investment for Turkey at the individual sector level. To the best of our knowledge, this is the first endeavor to investigate the sector-specific effect of FDI on GDP for Turkey. The main research is carried out by support of basic neo-classical growth theory and new endogenous growth paradigms. The study mainly employs empirical models, such as the panel data estimation, panel cointegration and pooled/panel estimation techniques. Moreover, Granger-Causality, Arellano-Bond Dynamic panel-data estimation with one-step system GMM estimator techniques is indispensable to the accomplishment of this work. By choosing panel estimation technique, the author intends to control unobserved sector-specific effects, and consequently to reduce the omitted variable bias. The essential findings for the study suggest that Foreign Direct Investment contributed growth rate overall positive in Turkish economy. Foreign Direct Investment seems to benefit growth rate most in the Manufacturing, Electricity, Gas and Water, Wholesale and Retail Trade sectors. It justifies that FDI utilizes the labor productivity and consequently the growth rate at the sector-specific level in variety of magnitudes. Moreover, one way causality from FDI to GDP is found.

A noteworthy characteristic of the contemporary global economy is the uneven
distribution of world foreign direct investment (FDI). While in the first global
economy before 1929 most FDI was located in developing countries, currently threequarters
of world FDI is located in developed countries. Large emerging economies
with little inward FDI include India and Turkey, despite the relaxation over the last
two decades of the restrictions imposed on foreign firms between 1950 and 1980. This
working paper explores why Unilever, the Anglo-Dutch consumer products company,
was able to sustain large businesses in those countries even in the postwar era of
hostility to foreign multinationals. It argues that the explanation is multi-causal.
Unilever held first-mover advantages in both countries, but it was also prepared to
accept low dividend remittances for years. It pursued flexible business strategies
beyond its "core" business, even distributing condoms. It maintained a high standard
of corporate ethics. It was effective at building contacts with local business and
government elites, primarily through localization of management. In short, it took an
extraordinary effort by a very large and experienced global corporation to survive the
“era of confrontation” which deterred most other foreign firms, and which has left
behind a legacy of distrust which helps to explain the continuing low levels of FDI in Turkey and India.