View metadata, citation and similar papers at core.ac.uk
brought to you by
Eğitim ve Bilim
Cilt 40 (2015) Sayı 181 1-18
Bilim, Sözde-Bilim Ayrımı Bağlamının Ortaokul Öğrencilerinin Bilim
Algılarına Etkisi: İridoloji Vakası *
Ertan Çetinkaya 1, Halil Turgut 2, Mehmet Kürşad Duru 3
Öz
Anahtar Kelimeler
Bilim, sözde-bilim ayrımı bağlamında planlanmış bir sürecin
ortaokul öğrencilerinin bilim algılarının gelişimine etkisinin
sorgulandığı bu araştırma iridoloji vakası üzerine kurgulanmıştır.
Araştırma sürecinde önce iridoloji öğrencilere sunulmuş, örnek
uygulamalar yaptırılmış ve sınıf içinde genel anlamda tartışmaya
açılmıştır. Devamında vaka sınıfta oluşturulan küçük gruplarda
daha kapsamlı biçimde ele alınmış ve grup tartışmaları
hazırlanan raporlarla sonlandırılmıştır. Çalışma grubunu 21
ortaokul öğrencisinin oluşturduğu araştırmanın veri kaynaklarını
“Bilim Sözde-Bilim Ayrımı Formu” (BSAF) ve grup tartışma
raporları oluşturmuş, elde edilen veriler nitel olarak analiz
edilmiştir. Ulaşılan bulgular sözde-bilim bağlamında bilime dair
inanışların açık edilebileceğini ve belirli kategorilerde
geliştirilebileceğini göstermiştir. Öğrenciler, ampirik sorgulamayı
bilimsellik ölçütü olarak kabul etmeye devam etmiş, dış kaynaklı
otorite görüşüne vurguyu azaltmış, tutarlılık ve bilim camiası
tarafından kabul görme esasına dayalı yaygınlığı ise yeni ölçütler
olarak gündeme getirmişlerdir.
Bilimin Doğası
Sözde-Bilim
Bilim Algısı
İridoloji
Makale Hakkında
Gönderim Tarihi: 27.02.2014
Kabul Tarihi: 10.07.2015
Elektronik Yayın Tarihi: 15.10.2015
DOI: 10.15390/EB.2015.3127
Giriş
Bilime dair algılar ve bilimin doğası, fen eğitiminin popüler araştırma alanlarından birisini
oluşturmaktadır ve öğretiminin gerekliliğine dair argümanlar beş farklı başlık altında toplanabilir: (i)
yararcı, (ii) demokratik, (iii) kültürel, (iv) ahlaki ve (v) fen öğrenimi (Driver, Leach, Millar ve Scott,
1996). Bu başlıklardan özellikle demokratik ve kültürel olanları sırasıyla toplumu da ilgilendiren,
bilimsel boyutu olan mevzularda bireylerin sağlıklı kararlar alabilmelerine imkân tanınması ve bilime
çağdaş kültürün bir parçası olarak değer biçilmesi anlamlarında günlük yaşam pratikleri açısından
ayrıca önemlidir. Ancak yakın dönem eğitim reformu hareketleri de (MEB, 2005; MEHRD, 2007) dâhil
olmak üzere öğrencilerin bilime ve doğasına yönelik algı ve inanışlarını geliştirmeye dönük bir dizi
girişime karşın halen istenilen düzeyde sonuç alınamadığı, özellikle bilimin doğasının bazı
*Bu
çalışma, 2012 yılında Ertan Çetinkaya tarafından Doç. Dr. Halil Turgut ve Yrd. Doç. Dr. Mehmet Kürşad Duru
danışmanlığında Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü'ne sunulan "Bilim Sözde-bilim Ayrımı Tartışmasının
Ortaokul 8. Sınıf Öğrencilerinin Bilimsellik Algıları ve Akademik Bilgi Düzeylerine Etkisi" başlıklı yüksek lisans tezinden
üretilmiş ve bir bölümü Uluslararası Eğitimde Değişim ve Yeni Yönelimler Sempozyumu'nda (24-24 Kasım, 2013, Konya)
sunulmuştur.
1 T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Yılmaz Mızrak Ortaokulu, Türkiye, ertancetinkaya@hotmail.de
2 Sinop Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Türkiye, halilturgut@sinop.edu.tr
3 Marmara Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, İlköğretim Bölümü, Türkiye, mehmetkursad.duru@marmara.edu.tr
1
CORE
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
boyutlarında önemli yanılgıların varlığını korumaya devam ettiği görülmektedir (Wei ve Li, 2013;
Bartos ve Lederman, 2014; Tala ve Vesterinen, 2015). Meselenin kaynağına inildiğinde ise ilk planda
iki temel husus ön plana çıkmaktadır; (i) bilimin doğası üzerine yaşanan karmaşa ve (ii) öğretmenlerin
bilimin doğası öğretiminde kullanabilecekleri tarzda araştırma temelli kaynakların azlığı (Lederman
ve Lederman, 2004). Aslında ilk husus yani söz konusu karmaşa, doğası tanımlanmaya çalışılan
bilimin çok yönlü ve farklı felsefi ekollerde farklı biçimlerde ele alınan bir kavram oluşundan ileri
gelmektedir. İçinde bilim tarihçilerinin, sosyologların, psikologların, felsefecilerin olduğu bir
tartışmanın doğal sonucudur da.
Ancak böyle bir tartışma pratik kaygılar ve belirli eğitim düzeyleri için sınırlandırıldığında
büyük oranda uzlaşmaya varılabilmektedir. Mesela ortaöğretim 12. sınıf düzeyine kadar olan süreci
esas almış ve üzerinde birçok araştırmacının da hemfikir olduğu ortak bir bilimin doğası algısından
bahsedilebilmektedir (Lederman, Abd-El-Khalick, Bell ve Schwartz, 2002; Osborne, Collins, Ratcliffe,
Millar ve Duschl, 2003; Lederman ve Lederman, 2004; ). Dolayısıyla bilimin doğası öğretiminde, bu
tarz bir ortak algıyla, yukarıda sözü edilen teorik karmaşanın aşılabilmesi mümkündür.
Diğer yandan yukarıda dile getirilen ikinci husus, yani öğretmenlere yol gösterecek nitelikte
model veya uygulama önerileri sunan araştırma birikiminin yeterliği ise halen tartışmaya açıktır. Zira
ilgili literatürde bilimin doğası öğretimine dair bazı yaklaşımlardan yoğun biçimde bahsedilmesine
karşın doğrudan öğretmenlere hitap edecek modellere ve uygulama örneklerine aynı ağırlıkta yer
verildiğini söylemek mümkün değildir. Bu yüzden mevcut bilimin doğası öğretimi yaklaşımları
üzerinden etkili modeller ve uygulama örnekleri geliştirerek bunları öğretmenlerin kullanımına
sunmak büyük önem arz etmektedir ki böyle bir süreçte ilk adım sözü edilen mevcut yaklaşımların
analizi olmalıdır. Doğrudan bilimin doğası inanışlarının geliştirilmesi amacına odaklanmış
çalışmalara bu pencereden bakıldığında öğretim süreçlerinde en çok dolaylı (implicit) ve açık/yansıtıcı
(explicit–reflective) yaklaşımların ön plana çıktığı (Lederman, 2007), bunlara ek olarak tarihsel
yaklaşıma da yer yer vurgu yapıldığı (Gess-Newsome, 2002) görülmektedir.
Bunlardan ilki olan dolaylı yaklaşımda bilimsel etkinliklere katılımlarını sağlayarak bireylerin
bilimin doğası inanışlarının geliştirilebileceği öne sürülmüştür (Lawson, 1982). Yani bireylerin aktif
olarak katıldıkları etkinliklerde bilimsel süreç becerilerini kullanırken dolaylı biçimde bilimsel bilginin
doğasına yönelik bir dizi inanışı da geliştirebilecekleri iddia edilmiştir. Ancak, özellikle 1970’li
yıllardan itibaren birçok öğretim programında da esas alınmış olan bu yaklaşımla bireylerin bilimin
doğası algılarının etkili biçimde geliştirilemediği görülmüştür (Meichtry, 1992). Mesela fen bilgisi
öğretmen adayları ile yürüttükleri araştırmada Abell, Martini ve George (2001) katılımcılardan ayın
evrelerin gözlemlemelerini, gördükleri şeyi açıklamalarını isteyerek onları bazı bilimsel süreçlere
yönlendirmiş ve yaşadıkları tecrübelerle birlikte bilimin doğasına dair bazı algılarını geliştirip
geliştiremeyeceklerini inceleme konusu yapmışlardır. Söz konusu süreçte adayların gözlemin önemini
kavradıkları ancak bilimde tam olarak nasıl bir rol üstlendiğini anlayamadıkları, yürüttükleri
çalışmada gözlem, tahmin ve açıklama yaptıklarının farkına vardıkları ancak genellikle bunu bilimsel
süreçlerle ilişkilendiremedikleri tespit edilmiştir.
Böyle bir sonuç yukarıda sözü edilen ikinci yaklaşımın yani açık/yansıtıcı yaklaşımın daha
çok ön plana çıkmasını sağlamıştır. Bu yaklaşımda bireylerin bilimin doğası inanışlarının planlı bir
şekilde ve doğrudan öğretimin konusu haline getirilmesi, bireylerin inanışları üzerine düşünmeleri,
onları sorgulamaları ve çıkarımda bulunmaları söz konusudur (Abd-El-Khalick, 1998). Açık/yansıtıcı
etkinliklerin, bilimin doğası öğretiminde, öğrencilere özellikle daha önceki algılarının farkına varma
ve onları gözden geçirerek değerlendirme şansı verdiği için açık, yansıtıcı olmayanlara nazaran daha
olumlu sonuçlar verdiği kaydedilmiştir (Bell, Matkins ve Gansneder, 2011; Rudge, Cassidy, Fulford ve
Howe, 2014). Bununla birlikte bu tür etkinliklerin bağlamsal olmayandan üst düzeyde bağlamsal
olana doğru genişletilmesi gerektiği, ancak belirli bir bağlamda anlam kazanmış etkinliklerde
öğrencilerin kendi öğrenmelerini basit bir “okulda fen” uygulaması olarak görmeyecekleri ileri
2
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
sürülmüştür (Clough, 2006). Zira açık/yansıtıcı bilimin doğası öğretiminden sonra da birçok
öğrencinin bilimin doğası ile ilgili mevcut yanılgılarını belirli oranda korumaya devam ettiğini
gösteren araştırmalara rastlanabilmektedir. Mesela Akerson, Abd-El-Khalick ve Lederman’ın (2000),
Deniz ve Adıbelli’nin (2014) yürüttüğü araştırmalar bunlardan bazılarıdır. Araştırmacılar öğrencilerin
bilimin doğası ve süreçleri ile ilgili yanılgılarının güçlü bir arka planının olduğunu ve bu arka plan
çözümlenmeden olumlu bir gelişme kaydedilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Böyle bir çözümleme
ancak öğrenciler için de anlam taşıyan yani algıların rahatça tartışmaya açılabileceği bağlamlarda
yapılabilir.
Bilimin tarihi gelişim sürecinin incelenmesi ve fen eğitiminde konu edilmesi yoluyla
bireylerin bilimin doğası inanışlarının geliştirebileceği inancına dayanan tarihsel öğretim
yaklaşımında ise daha çok bağlamsallık ön plana çıkmaktadır. Mesela, bireylerin tarihsel bağlamı
içinde hazırlanmış etkinliklerle bilimsel teorilerin gelişimini kavrayabilecekleri ileri sürülmüştür
(Köseoğlu, Tümay ve Budak, 2008). Buna karşın, bir yanıyla bilim tarihinin fen derslerine entegre
edilmesi fikrini işleyen bu yaklaşımın bilimsel bilginin değişiminin kavranması boyutunda etkili
sonuçlar verdiği ancak teorilerin, paradigma değişimlerinin değerlendirilmesi gibi bazı boyutlarda
istenen etkiyi oluşturmada yetersiz kaldığı tespit edilmiştir (Solomon, Duveen, Scot ve McCarthy,
1992). Dolayısıyla bilimin doğası öğretiminde tartışmasız başarılı sonuçlar vermiş ve hiçbir sınırlılığı
olmayan bir yaklaşımdan bahsetmek çok mümkün görünmemektedir. Ancak yürütülen araştırmalar,
bilimin doğası öğretiminde açık/yansıtıcı yaklaşımla burada sözü edilen diğer yaklaşımlardan
(anlamlı bağlamlar oluşturulması halinde) daha etkili sonuçlara ulaşılabileceğine dair önemli işaretler
sunmaktadır (Carey, Evans, Honda, Jay ve Unger, 1989; Akerson, Abd-El-Khalick ve Lederman, 2000;
Akerson ve Hanuscin, 2007; Khishfe ve Lederman, 2007).
Bu yönde bir tespit yukarıda dile getirilen örnek uygulama eksikliği sorununun çözümünde
hangi yaklaşımın esas alınabileceğinin cevabını da vermektedir. İnanışların çok boyutlu olarak
geliştirilebilmesi için bilimin doğasının doğrudan öğretime konu edilmesi, bunlar üzerine açıkça
tartışmalar yürütülmesi, bireylerin inanışlarını gerçekten sorgulamalarını sağlayacak anlamlı
bağlamlar oluşturulması gerekmektedir. Ancak burada cevaplanması gereken bir soru daha vardır ki
o da öğrenenler için gerçekten anlamlı olacak bir bağlamın nasıl oluşturulabileceğidir. Bu sorunun
cevabı bilimin doğası eksenli birçok kavrama doğrudan atıfta bulunan bilim, sözde-bilim ayrımı
tartışması üzerinden verilebilir. Zira her ne kadar sözde-bilim fen eğitiminde doğrudan gündem
konusu yapılmasa da (Martin, 1994; Turgut, 2011) geniş toplum kesimlerinde bir dizi yaygın inanış
biçiminde kendini açıkça göstermekte ve bu haliyle bilimin doğası öğretimi için zengin bir bağlam
oluşturmaktadır.
Sözde-bilim üzerine kurgulanmış böyle bir bağlamda, fen sınıflarında yapılacak eleştirel
değerlendirmelerle, öğrencilerin hem ilgili iddiaların içerdiği bilimsel terminolojiyi hem de bilimsellik
ölçütlerini ve bir bilme biçimi olarak bilimi daha ilgili bir şekilde inceleme konusu yapmaları
sağlanabilir. Zira sözde-bilimsel iddialar özellikle medya üzerinden çoğu zaman sıra dışı ve çarpıcı bir
mahiyetle toplumun geneline sunulurken geniş kesimlerin ilgisine de mazhar olabilmektedir. Bazı
araştırmalarda birçok toplumda sözde-bilimsel iddialara inanma oranının halen yüksek olduğu
sonucuna ulaşılması da konuya ilişkin potansiyel ilgiye ve bağlam zenginliğine dair önemli işaretler
sunmaktadır (Liu, 2009).
Bununla birlikte böyle bir bağlamın içine girerken bilimsellik iddiası taşıyan ancak öyle
olmayan bir dizi sistematik önerme, uygulama ve tutumlar bütünü olarak tanımlanabilecek sözdebilimi (Martin, 1994; Preece ve Baxter, 2000) bilimden ayırmanın bazen çok da kolay
olmayabileceğinin farkında olmak gerekir. Zira kesin bir ayrım için her durumda uygulanabilecek
açık, tartışmasız bir ölçütler dizisi henüz ortaya konulamamıştır (Turgut, 2011). Ancak farklı felsefi
akımların ve düşünürlerin (mantıksal pozitivizm, yanlışlanabilirlik, ilerlemeci araştırma programları,
bilimsel devrimler vb.) önerdiği belirli ölçütler üzerinden hareket edilebileceği bilinmelidir (Turgut,
3
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
2009; Turgut, 2011) ve bu ölçütlerle günümüzün popüler bazı alanlarını/iddialarını tartışma konusu
yapmak pekâlâ mümkündür. Böyle bir bakış açısı bilim sözde-bilim ayrımı tartışmasının fen eğitimi
kapsamına taşınması noktasındaki çekincelerin aşılmasını da kolaylaştıracaktır.
Ayrıca bazı araştırmacıların özellikle popüler medya üzerinden servis edilen bir dizi sözdebilimsel iddianın ve taraftarlarının davranış biçimlerinin analizinde özellikle alt düzey eğitim
kademelerinde işe koşulabilecek bir dizi pratik ölçütü formüle ettikleri de söylenebilir. Mesela Martin
(1994) sözde-bilimi değerlendirirken ona bilim havası veren bazı “görünür özelliklerin” ve aslında
bilim olmadığını ortaya koyan bazı “gizli özelliklerin” altını çizmiş ve ayrım için açık ölçütler ortaya
koymuştur. Araştırmacı, sözde-bilimin görünür özelliklerini; (i)önermeleri sıra dışı ve etkileyici
teorilere atıfta bulunan teknik bir dille desteklenir, (ii)uygulayıcıları bu teorilerin kanıtlarla sağlam bir
şekilde desteklendiğini ileri sürerek eleştirilere karmaşık argümanlarla cevap verir ve
(iii)uygulayıcılarının özel organizasyonları/dergileri vardır ve otoriter metinler kullanır biçiminde
özetlemiştir. Tüm bunların sözde-bilimsel iddiaların bilimselmiş havasına büründürülmesine büyük
katkı sağladığını kaydetmiştir. Martin (1994) sözde-bilimin gizli özelliklerini ise şöyle sıralamıştır;
(i)önermeleri çoğu zaman test edilebilir değildir, (ii)eleştirel sınamalar engellenmeye, herhangi bir
olumsuz kanıt bir şekilde saf dışı bırakılmaya çalışılır, (iii)uygulayıcıları bilim camiasından izoledir,
eleştirel bir diyaloğa girmezler ve (iv)sözde-bilimci dogmatiktir, diğer teorilere hiç tolerans göstermez.
Bu tespitler önemlidir zira yukarıda sözü edilen felsefi ekoller kapsamında önerilen ölçütlerle birlikte,
özellikle fen sınıflarında yürütülecek sözde-bilim tartışmalarında önemli bir misyon üstlenebilir.
İlgili literatürde, felsefi ekollerin sunduğu ölçütlerle birlikte benzeri ayrım ölçütlerini esas
alarak bilim, sözde-bilim ayrımı tartışmasına bilimin doğası öğretiminde ilgi çekici bir bağlam olarak
yer vermiş araştırmalara, az sayıda da olsa, rastlanmaktadır. Bu yöndeki bazı araştırmalarda hem
inceleme konusu yapılan bilimin doğası inanışlarını açığa çıkartmanın ve bu inanışların arka planını
oluşturan kabulleri anlayabilmenin (Turgut, Akçay ve İrez, 2010), hem de söz konusu inanışları
geliştirebilmenin mümkün olduğu (Turgut, 2011) tespit edilmiştir. Dolayısıyla sözde-bilim bağlamı ile
bilimin doğası inanışlarını sorgulamak için geliştirilmiş popüler ölçme araçlarına dair önemli bazı
sorunların çözümü için de adım atılabileceği görülmüştür. Zira söz konusu ölçme araçları, kavramsal
anlayıştan ziyade deklaratif bilgiye odaklandıkları, sınıf içi uygulamadan çok araştırma için
tasarlanmış oldukları ve otantik bir bağlam oluşturamadıkları için eleştirilmektedir (Allchin, 2011). Bu
eleştirilere, bu tarz araçlarla ancak öğrencilerin bilimin doğasının bazı bileşenlerini ifade edebilme
yeterliklerinin ölçülebileceği iddiası eklenebilir. Oysa öğrencilere mutlaka onlar için de anlam
taşıyacak bağlamlarda (mesela popüler sözde-bilimsel alanlar) bazı bilgi iddiaları sunulmalı ve bu
iddiaların geçerliğini etkili biçimde analiz etmeleri sağlanarak bilime dair algıları daha sağlıklı
biçimde sorgulanmalıdır.
Ancak buna benzer süreçler içeren ilgili araştırmaların (Lilienfeld, 2004; Losh ve Nzekwe,
2011) daha çok üniversite öğrencileri ile yürütüldüğü görülmektedir ve daha alt kademelerdeki
öğrenciler için de sözde-bilim bağlamının ayrıca değerlendirilmesine ihtiyaç vardır. İlk ve orta
kademelerde öğrenim görmekte olan öğrencilere yönelik tasarlanmış öğrenme ortamlarında benzer
sonuçlara ulaşılıp ulaşılamayacağı ayrıca sorgulanmalıdır. Zira yaşları daha büyük olan üst sınıflara
doğru gidildikçe algıların dönüştürülmesi daha güç hale gelmekte, dolayısıyla da bilimin doğası
öğretimine daha erken yaşlardan itibaren başlanması özellikle tavsiye edilmektedir (Kang, Scharmann
ve Noh, 2004).
Tüm bunların ışığında bu araştırmada, açık/yansıtıcı yaklaşım esas alınarak söz konusu
yaklaşım kapsamında bilim, sözde-bilim ayrımı tartışmasıyla anlamlı bir bağlam oluşturulması ve bu
bağlam içinde ortaokul öğrencilerinin bilim algılarının geliştirilmesi hedeflenmiştir. Özellikle bilim,
sözde-bilim ayrımı seçilerek bireylerin bu bağlamda bilime dair inanışlarının daha sağlıklı bir şekilde
açık edilip tartışma konusu yapılabileceği ve bu şekilde gelişme şansının da yakalanabileceği
düşünülmüştür. Böylece öğretmenlerin bilimin doğası öğretimi için rahatlıkla sınıflarına taşıyabileceği
4
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
araştırma temelli bir uygulama örneğinin geliştirilmesi ve söz konusu uygulamanın bilim algısının
gelişimine etkisinin sorgulanması amaçlanmıştır. Dolayısıyla araştırmanın problem durumu iki
aşamalı olarak şu şekilde ifade edilebilir; (i)”bilim sözde-bilim ayrımı bağlamında kurgulanmış
açık/yansıtıcı öğretim uygulamaları ile ortaokul öğrencilerinin bilim algıları sağlıklı biçimde ortaya
çıkarılabilir mi?”, (ii)”söz konusu bağlam içinde ortaokul öğrencilerinin bilim algıları geliştirilebilir
mi?”.
Yöntem
Bilim sözde-bilim ayrımı bağlamında hazırlanmış etkinlikler yoluyla ortaokul öğrencilerinin
bilimsellik algılarının açık edilmesinin ve geliştirilmesinin hedeflendiği bu çalışmada nitel metodoloji
(Strauss ve Corbin, 1998) esas alınmıştır. Söz konusu çalışma, bilimin doğası öğretiminin kalitesini
arttırabilmek amacıyla tasarlanmış bir bağlamın, öğretmen olan araştırmacılardan birisi tarafından
doğal sınıf ortamında hayata geçirilmesi ve etkililiğinin sorgulanması yönünden eylem araştırması
biçiminde nitelenebilir (Mills, 2003; Bogdan ve Biklen, 2007). Araştırmanın çalışma grubu,
gerçekleştirilen uygulama ve veri kaynakları ile analiz süreci aşağıda ayrı başlıklar halinde
sunulmuştur.
Çalışma Grubu
Araştırmanın çalışma grubunu 2012-2013 eğitim öğretim yılının birinci döneminde Sakarya
ilindeki bir devlet okulunda öğrenim görmekte olan toplam 21 (17 kız, 4 erkek) sekizinci sınıf
öğrencisi oluşturmuştur. Çalışma grubunun seçiminde, bilimsellik algısının küçük yaşlarda oluşmaya
başlaması ancak ilgili bağlamda bu kademedeki öğrenciler ile yapılmış ciddi bir çalışma birikiminin
olmaması etkili olmuştur. Araştırmaya katılan öğrenciler ulaşılabilirlik ölçütü ve sürecin sağlıklı bir
şekilde yürütülmesini sağlayacak şartlara sahip olma niteliği doğrultusunda uygulamayı yürüten
araştırmacının görev yaptığı okuldaki iki sekizinci sınıf şubesinden gönüllülük esasına göre
seçilmişlerdir.
Uygulama
Çalışma grubunun bilim algısının açığa çıkartılmasının ve geliştirilmesinin amaçlandığı bu
araştırmada uygulama bilim sözde-bilim ayrımı tartışmasının oluşturduğu zengin bağlam üzerine
yapılandırılmıştır. Ancak bu zengin bağlamın hedef kitle özellikleri de dikkate alınarak yönetilebilir
bir kapsamla sınırlandırılması gerekmiştir. Zira söz konusu bağlam içerisinde gökcisimleriyle ilgili
astroloji ve sağlıkla ilgili şifalı taşlar gibi yaşamın farklı alanlarıyla ilgili birçok disiplinle ve bilgi
iddiasıyla karşılaşılmaktadır. Bu yüzden araştırmacılar önce içerikleri ve iddiaları için kullandıkları
terminoloji doğrultusunda bazı sözde-bilimsel alanları, disiplinleri 2005 Fen ve Teknoloji Dersi
Öğretim Programı’nın (fen bilimleri dersi öğretim programına dönüşmüştür) üniteleri ve kazanımları
bazında gözden geçirmişlerdir. Yapılan değerlendirme neticesinde iridoloji, kaşık bükme, levitasyon,
refleksoloji ve şifalı taşların kapsamı, iddiaları, terminolojisi açısından çalışma grubuna uygun vakalar
arasında yer aldığı sonucuna varılmış her biri için üç ila dört ders saati sürecek bir uygulama süreci
planlanmıştır. Ancak sürecin çok yönlü olarak sunulabilmesi ve verilerin derinlemesine ele
alınabilmesi için bu çalışma sadece iridoloji vakasıyla sınırlandırılmıştır.
Planlanan sürecin ilk aşamasında ilgili vaka, bilimsel veya sözde-bilimsel olarak
etiketlenmeden uygulamayı yürüten öğretmen araştırmacının yaptığı sunum ile çok yönlü olarak
tanıtılmıştır. Tanıtımdan sonra vaka tartışmaya açılmış, söz konusu tartışma süreçlerinde hem
öğrencilerin bilimsellik algılarının ortaya konulması hem de bu algıların sorgulanıp yeniden
değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bunun için tartışmalar bilimsellik ölçütleri üzerinden geliştirilmiş ve
akabinde öğrenciler ilgili vakanın bilimsel olup olmadığını değerlendirmeye çalışmışlardır. Sınıf
içinde bütün grupla yürütülen bu ilk tartışma sürecini grup tartışmaları takip etmiştir. Uygulamayı
yürüten öğretmen araştırmacı, grup tartışmalarını vakayı daha derinlemesine sorgulamalarını
sağlayacak bir dizi yönlendirici soru ile başlatmıştır. Üç ila dört kişilik gruplarda bir kişi yazman
olarak seçilmiş ve tartışmaları kayıt altına almıştır. Daha sonra bu ilk gruplar dağıtılmış (ayrıl-birleş
tekniğine benzer bir uygulama ile) ve oluşturulan yeni gruplarda tartışmalar devam etmiştir. Bu yeni
5
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
gruplarda yürütülen tartışmalar da sonlandıktan sonra öğrenciler tekrar eski gruplarına dönmüşler ve
incelenen vaka ile ilgili son kararlarını vermiş, bunu grup raporlarında kayıt altına almışlardır. İlgili
süreç aşağıda Şekil 1’de kısaca özetlenmiştir.
Şekil 1. Uygulama Süreci
İridoloji vakası için bu doğrultuda hazırlanan uygulama planlaması örnek olarak aşağıda
kısaca sunulmuştur:
Öğretmen hastalıkları teşhiste alternatif bir yoldan bahsedeceğini açıklar ve tahtaya büyük
harflerle “İRİDOLOJİ” yazar. Daha sonra hazırladığı görsel sunu ile iridoloji ve iddiaları hakkında
genel bilgiler verir. Bu sunuda iridologların iddiaları (Ek.1) için dayanak olarak kullanmaya
çalıştıkları sinir sistemi ve duyu organlarına (öğrenciler bu konuyu daha önce işlemiştir) atıfta
bulunulur. Öğrencilere gözün yapısı ile ilgili temel bilgiler hatırlatılır ve gözle ilgili hastalıkların teşhis
ve tedavisinde izlenen yollar gösterilir. Sunum iridolojinin tarihsel gelişimi ve iddiaları ile devam
eder. Bu şekilde iridolojinin temel varsayımlarının mevcut bilimsel kuramlarla uyumlu olup olmadığı
ve izlediği yöntem tartışmaya açılır. Ayrıca iridoloji çalışmalarından örnekler sunulur ve tıp
çevrelerinin bu çalışmaları nasıl değerlendirdiği gözden geçirilir.
Ardından sınıf üç veya dört kişilik gruplara ayrılır. Bu gruplarda iridoloji; bilimsel olup
olmadığı, iddialarını neye dayandırdığı, verilerini nasıl topladığı, sektörde önemli bir maddi gelir
kalemi oluşturup oluşturmadığı, tıp çevrelerinde nasıl değerlendirildiği vb. alt başlıklarda daha
kapsamlı bir şekilde tartışmaya açılır. Bu esnada örnek olarak sınıfa getirilen iridoloji çalışmalarından
birisi öğrencilere sunulur. Söz konusu çalışmadaki iris resmi (sağ ve sol) gösterildikten sonra
öğrencilere hastanın hikâyesi aktarılır. İris üzerindeki lekeler işaretlenerek, iridologların kullandığı bir
iris haritası açılır ve öğrencilerle birlikte bu lekeli bölgelerin haritalarda nerelere denk geldiği bulunur.
Haritanın tarif ettiği hastalık ve iridolojinin savları öğrencilerle birlikte analiz edilerek tartışılır. Aynı
süreç gruplarda başka bir vaka üzerinden tekrarlanır. Ayrıca gruplara iris teşhisinde kullanılan
malzemelerin tanıtımı yapılarak fiyatları hakkında bilgi verilir ve iridolojinin üniversitelerde herhangi
bir programı olmadığından, resmi kurumlardan sertifika veya diploma alınamayacağından bahsedilir.
Öğrenciler tüm bu sunulanlar ışığında kendi gruplarındaki ilk tartışmayı tamamladıktan sonra ortak
bir rapor hazırlarlar ve iridolojiyi bilimselliği açısından irdelerler.
Bu aşamadan sonra her gruptan bir öğrenci alınarak bu öğrencilerle yine üç veya dört kişilik
yeni gruplar oluşturulur. Öğrenciler, daha önceki gruplarında yürüttükleri tartışmaları aynı başlıklar
etrafında bu yeni gruplarında biraz daha derinleştirmeye çalışırlar. Böylece farklı gruplarda
yürütülmüş tartışmalardan da haberdar olurlar. Grup içi tartışmalar sonlandığında öğrenciler ilk
gruplarına geri dönerler ve varsa yeni edindikleri bilgiler ışığında tekrar fikir alışverişinde bulunurlar.
Daha sonra gruplar son raporlarını yazarak çalışmayı tamamlarlar.
6
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Veri Kaynakları ve Analizi
Araştırmanın temel veri kaynağını araştırmacılar tarafından geliştirilen ve açık uçlu
sorulardan oluşan “Bilim Sözde-Bilim Ayrımı Formu” (BSAF) oluşturmuştur. BSAF’nin geliştirilme
süreci, Anderson (1990) tarafından belirlenmiş ölçütler uyarınca; (i)problemin belirlenmesi,
(ii)maddelerin yazımı, (iii)uzman görüşü alınması ve (iv)pilot uygulama yapılması biçiminde
işletilmiştir. Tamamen bağlamsal olarak tasarlanan ve ilgili vakaya dönük bir metin ile iki açık uçlu
sorudan oluşan BSAF (İridoloji Formu için bkz. Ek-1) çalışma grubunda yer alan her bir öğrenciye
bireysel olarak vakanın öncesinde ve sonrasında bir hafta ara ile iki kez uygulanmıştır. Araştırmanın
bir diğer veri kaynağını ise öğrencilerin hazırladıkları grup tartışma raporları oluşturmuştur. Bu
raporlarda uygulama sürecinde grup yazmanı tarafından kayda alınan ve bilimsel
yönteme/yöntemlere, genel olarak bilimselliğe ve mevcut vakanın bilimselliğine ilişkin görüşler yer
almıştır. Gruplar her bir vaka için birisi ayrıl-birleş uygulaması öncesinde diğeri de sonrasında olmak
üzere iki farklı rapor hazırlamışlardır.
Araştırmanın iki veri kaynağı da nitel olarak analiz edilmiştir. Analiz sürecinde BSAF’nin
uygulama öncesi ve sonrası verileri, tekrarlanan potansiyel kavramların/örüntülerin belirlenmesi
yoluyla geçerli bir kodlama sisteminin oluşturulabilmesi amacıyla bir bütün olarak gözden
geçirilmiştir. Bunun için öğrenci formları temsili olarak yeniden adlandırılmış (mesela Ö1, Ö2 gibi) ve
her bir öğrencinin formu ayrı ayrı okunarak (kendi içinde bir bütün olarak) tespit edilen bütün
kavramsal yapılar kısaca kodlanmıştır. Oluşturulan bu ilk kodlar listesi gözden geçirilerek birbirine
yakın veya binişik kodların birleştirilmesi yoluyla sadeleştirilmiş ve verileri temsil eden daha anlamlı
bir kodlar listesine ulaşılmıştır (Gay, Mills ve Airasian, 2006; Bogdan ve Biklen, 2007). Daha sonra
kodlar listesi bu haliyle kendi içinde tematik olarak sınıflandırılarak kodların daha soyut yapıları
temsil eden kategoriler altında gruplandırılması yoluna gidilmiştir (Strauss ve Corbin, 1998; Creswell,
2005; Maxwell, 2005). İlgili süreçte ulaşılan sonuçların geçerliğini arttırmak amacıyla hem
gerektiğinde öğrencilerle verdikleri cevaplar üzerinden yüz yüze görüşmeler yapılmış hem de grup
tartışma raporları benzer biçimde ve karşılaştırmalı olarak analiz sürecine dâhil edilmiştir. Tüm
bunlara ek olarak aynı analiz süreci bağımsız bir araştırmacı tarafından da tekrarlanmış ve
oluşturulan kod listeleri arasında %94 oranında bir uyum olduğu saptanmıştır. Araştırmacıların
kodları arasındaki farklılık değerlendirilip uzlaşmaya varıldıktan sonra formlar tekrar gözden
geçirilmiştir. Kodların eldeki veriyi temsil ettiği sonucuna ulaşıldıktan sonra ise frekansları tespit
edilerek analiz süreci sonlandırılmıştır.
Araştırmanın analiz sürecinde ulaşılan kategorilerden birisi ve bu kategori altında yer almış
kodlar aşağıda Tablo 1’de sunulmuştur.
Tablo 1. Örnek Kategori ve Kodlar
Kategori
Ampirik Sorgulama
Kodlar
Deneme/Sınama
Gözlem
Veriler/Kanıtlar
Çalışma grubunda yer alan öğrencilerin BSAF uygulamasında verdikleri cevapların analiziyle
Tablo 1’de verilen kodların nasıl oluşturulduğu aşağıda kısaca örneklendirilmiştir.
Örnek Kod: Deneme/Sınama
Öğrenci Cevabı: “İlk önce hasta olan ve olmayan bir kişi ile deney yapardım…”
Örnek Kod: Veriler/Kanıtlar
Öğrenci Cevabı: “Bilimsellik araştırmalara, verilere dayanır…”
7
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Bulgular
İridoloji vakası üzerine kurgulanmış bir öğretim uygulaması içeren bu araştırmanın problem
durumunu böyle bir bağlamda önce bilim algılarının sağlıklı biçimde ortaya konulup konulamayacağı
sonra da geliştirilip geliştirilemeyeceği oluşturduğu için bulguların sunumuna öğrencilerin algılarını
temsil eden kodlarla başlanması uygun görülmüştür. Bunun için BSAF’de yer alan sorulara uygulama
öncesinde ve sonrasında verilen cevapların analiziyle ulaşılmış kodlar ile bu kodların altında
gruplandırıldığı kategorilerin dağılımları karşılaştırmalı olarak aşağıda Tablo 2’de sunulmuştur.
Tablo 2. Uygulama Öncesi ve Sonrası Bilimsellik Algıları Karşılaştırması
Kategoriler
Ampirik
Sorgulama
Yarar/Fayda
Otorite
Görüşü
Tutarlılık
Kodlar
Deneme/Sınama
Gözlem
Veriler/Kanıtlar
Yaygınlık
Toplumsal Fayda
Kaynak Tarama
Uzman Görüşü
İridologların Tutarlılığı
İddiaların Tutarlılığı
Uygulama Öncesi
Sıklık
%
6
24
2
8
5
20
2
8
8
32
2
8
-
Uygulama Sonrası
Sıklık
%
9
36
3
12
2
8
3
12
1
4
3
12
1
4
2
8
1
4
Tablo 2’de sunulan bulgulara bakıldığında, hem uygulama öncesinde hem de uygulama
sonrasında öğrencilerin bilimsellik algılarının daha çok üç kategori altında açık edilebildiği, bunların
içinde ampirik sorgulama ve otorite görüşünün önemli bir ağırlık oluşturduğu görülmüştür.
Uygulama sonrasında bunlara ek olarak tutarlılık gibi yeni bir kategori de belirmiş ancak öğrenciler
nezdinde önemli bir ağırlık oluşturmamıştır. Tüm bu kategorilere ve altlarında yer alan kodlara
bakıldığında öğrencilerin kurgulanan bağlam ve geliştirilen öğretim uygulamasıyla birlikte bilim,
sözde-bilim ayrımını yapmaya yöneldiklerinde bilime dair algılarını farklı boyutlarda ortaya
koyabildikleri söylenebilir. Dolayısıyla bilime dair algıların açığa çıkartılması noktasında bilim, sözdebilim ayrımı tartışmasının öğrenciler için anlamlı bir bağlam oluşturduğu ileri sürülebilir. Bu tespit,
kurgulanan öğretim uygulamasının öğrencilerin bilim algılarının geliştirilmesi noktasındaki
etkililiğinin de sorgulanabileceğini ortaya koymuş, bunun için yukarıda Tablo 2’de sunulan uygulama
öncesi ve sonrası bulguları ayrı ayrı ve detaylı biçimde ele alınmış, karşılaştırmalı olarak
değerlendirilmiştir.
Uygulama Öncesi Bilimsellik Algıları
Uygulama süreci öncesinde BSAF’ye verilen cevapların analizi sonucunda ulaşılan ve
yukarıda Tablo 2’de sunulan bulgulara bakıldığında iris analizinin bilimselliğini değerlendirirken
“ampirik sorgulamayı” esas alacaklarını belirten öğrencilerin, ilgili kategori altında “deneme/sınama
(%24)”, “veriler/kanıtlar (%20)” ve “gözlem (%8)” gibi kavramlara atıfta bulundukları görülmüştür.
Aşağıda sunulan örnek cevapta bu atıflara ilişkin tartışma açık bir biçimde ortaya konmuştur:
“İlk önce hasta olan ve olmayan bir kişi ile deney yapardım. Hasta olan ve olmayan kişilerin
gözlerini inceler, hasta olmayan kişide leke yok ve hasta olan kişide leke var ise bilimsel
olduğuna karar verirdim. (Ö4)”
Bu ve benzeri ifadelerde öğrencilerin deney yapmaktan bahsederken aslında sadece basit
gözlem, sınama süreçlerine vurgu yaptıkları dolayısıyla bilimsel deneylere ilişkin kavram
yanılgılarına sahip olduklarının işaretlerini sundukları görülmüştür. Benzer argümanlara, iridolojinin
sözde-bilimsel bir disiplin olduğu sonucuna ulaşan bazı öğrencilerin ifadelerinde de rastlanmıştır:
8
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
“… Bence araştırılıp veriler toplanmalı, bir deneme yapılmalı ve kanıtlanmalı... Bence iris
analizi yöntemi bilimsel değildir. Bilimsellik araştırmalara, verilere dayanır. Bu ise gözle
gördüğümüz tahminen söylenen bir sonuçtur… (Ö2)”
Genelde araştırmalar, gözlemler ve denemeler yapma, iddiaları somut verilere dayandırma
fikri üzerine kurgulanan benzeri ifadelerle bir disiplinin bilimselliğine dair değerlendirmeler
yapılabileceğini ileri süren öğrenciler iridolojiyi de bu ölçütler üzerinden sorgulamaya çalışarak kendi
içlerinde tutarlı tavırlar sergilemişlerdir.
Uygulama öncesinde öğrencilerin önemli bir bölümü ise herhangi bir disiplinin bilimsel olup
olmadığına karar verebilmek için “otorite görüşüne” de başvurulabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu
kategori altında ön plana çıkan kavramlar ise “kaynak tarama (%32)” ve “uzman görüşü (%8)”
olmuştur. Söz konusu kavramları ve ilgili kategori bağlamında öğrencilerin sergilediği yaklaşımları
çağrıştıran örnek bir cevap aşağıda sunulmuştur:
“İlk başta kendim araştırır sonra bu iddianın bilimsel olup olmadığına karar verirdim… (Ö7)”
Kendisi ile yapılan yüz yüze görüşmede, araştırma yapmayı bilimselliğe karar verme
sürecinin ön şartlarından birisi olarak sunan öğrencinin, araştırmaya aslında belirli kaynakları okuma
veya başka birilerine sorma anlamlarını yüklediği görülmüştür:
Araştırmacı: Araştırmayı nasıl yaparsın?
Ö7: İnternetten araştırırım.
Araştırmacı: Başka yollarla da araştırma yapar mısın?
Ö7: Çevremdekilere sorarım, kitaplardan araştırırım.
Bu tür kaynaklara otorite misyonu yükleyen ve bu kaynaklardan edindiği bilgileri esas
alacağını beyan eden öğrenciler yanında bazıları da doğrudan belirli unvanları kendileri için ölçü
olarak sunmuşlardır:
“İris analizi bilimseldir. Çünkü Dr. Frank Lee bu analizi kendi tespit ederek bulmuş… (Ö8)”
İris analizi yönteminin bir doktorun çalışmaları ile bulunduğunu ifade eden bu öğrenci
doktorluk unvanını doğal bir şekilde yetkinlik kaynağı olarak değerlendirmiş ve kendisi için otorite
figürünü temsil eden doktorun anlattıklarının iddianın bilimselliği açısından önemli bir dayanak
oluşturduğunun altını çizmiştir.
Uygulama öncesinde, öğrencilerin iridolojinin bilimsel olup olmadığını sorgulama adına
ortaya koydukları algılar doğrultusunda beliren üçüncü kategori ise diğer ikisi kadar ağırlığa sahip
olmasa da “yarar/fayda” olmuştur. İki öğrenci vakaya sağladığı toplumsal yarar bağlamında
pragmatik bir bakış açısıyla yaklaşmışlardır. İlgili öğrencilerin “toplumsal fayda” anlayışını yansıtan
örnek bir ifade aşağıda sunulmuştur:
“… İyi yönleri varsa bilimsel olduğuna karar veririm… Bence iris analizi bilimseldir. Çünkü
iris analizinden ölümcül bir hastalığa sahip olup olmadığımızı öğrenebiliriz… Bir hastalığımız
varsa erken teşhis olma imkanımız olur. (Ö6)”
İris analizi neticesinde potansiyel hastalıkların teşhisinin mümkün olabileceği iddiası
üzerinden hareket eden öğrenci, böyle bir disiplini iyi yönleri olduğu dolayısıyla toplumsal fayda
sağlayacağı inancıyla bilimsel olarak etiketleyebileceğini ifade etmiştir. Bu yaklaşımı basit anlamıyla
işe yarıyorsa bilimseldir biçiminde özetlemek mümkündür.
9
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Uygulama Sonrası Bilimsellik Algıları
Uygulama süreci sonrasında BSAF’ye verilen cevapların grup tartışma raporları ile birlikte
analizi neticesinde ulaşılan ve Tablo 2’de sunulan karşılaştırmalı bulgulara bakıldığında öğrencilerin
yine büyük bölümünün ampirik sorgulamayı önemli bir bilimsellik ölçütü olarak değerlendirmeye
devam ettikleri görülmüştür. Öğrenciler bu kategori altında “deneme/sınama (%36)”, “gözlem (%12)”
ve “veriler/kanıtlar (%8)” kavramlarına atıfta bulunmaya devam etmişlerdir. Ancak uygulama
öncesiyle karşılaştırıldığında denemenin ağırlığını artırdığı, veri toplamanın ise eski vurgusunu
kaybettiği tespit edilmiştir. Ampirik sorgulama biçimlerine ilişkin vurgu içeren örnek bir ifade
aşağıda sunulmuştur:
“Deneyerek ve araştırarak karar veririm… Bence bilimsel
kanıtlanmamıştır. Kanıt olmadan insanlara teşhis konulamaz. (Ö4)”
değildir…
İridoloji
İncelenen vakanın bilimselliğine karar verirken özellikle kanıtlanma durumunu ön plana
çıkaran öğrenci, bu şekilde ulaşılan ampirik kanıtların bilimselliğin önemli bir ölçütü olacağını ifade
etmiştir. İlgili öğrencinin içinde bulunduğu grubun hazırladığı rapor incelendiğinde de söz konusu
tartışmaya paralel ifadelerle karşılaşılmıştır:
“… Bir olayın bilimsel olduğunu düşünmemiz için elimizde kanıtlar olmalı. Bu kanıtları da
deneyler sonucu buluruz. Ayrıca olayla ilgili araştırmalar yapıp veriler toplarız. Bu verilere göre
bilimsel olup olmadığına karar veririz… Bizce iridoloji bilimsel değil, çünkü onların verdiği
haritalarla aynı deneyi yaptık fakat farklı sonuçlara ulaştık. Ayrıca onlar gözün rengine göre
hastalık buluyorlar fakat bu kanıtlanmamış bir bilgidir. (Grup2)”
Öğrenciler, uygulama sürecinden önce ağırlıklı olarak üzerinde durdukları “kanıtlanma
bilimselliğin vazgeçilmez gereğidir” anlayışını korumaya devam etmişlerdir. Buna ek olarak,
deneylerin kanıtlama sürecinde önemli bir aşama olduğuna dair ifadeler sergilemişler ve özellikle
tekrarlanabilirliğe atıfta bulunarak ulaşılacak farklı sonuçların iddiaların geçerliğini zaafa
uğratacağının altını çizmişlerdir. Tüm bu tartışmalar aslında veri, kanıt toplama biçiminde kodlanan
ve uygulama sonrasında ağırlığını kaybettiği görülen ölçütün deneme, sınama sürecinin içinde
konumlandırıldığını dolayısıyla ampirik sorgulama algısı içinde varlığını korumaya devam ettiğini de
göstermiştir.
Ampirik sorgulama kategorisinde görülen yoğunlukta olmamasına rağmen katılımcıların bir
bölümü iris analizinin bilimselliğini yine uygulama öncesinde olduğu gibi yarar/fayda açısından
değerlendirmişlerdir. Ancak uygulama sonrasında toplumsal fayda ölçütüne yaygınlığı dolayısıyla
kabul görmesi gibi bir ölçüt de eklenmiştir. Uygulama sonrasında bu kategorinin kendi içindeki
dağılımı “yaygınlık (%12)” ve “toplumsal fayda (%4)” biçiminde olmuştur. İlgili kategoride ele alınan
görüşleri içeren örnek cevaplar aşağıda sunulmuştur:
“…Yaygınlaşıp yaygınlaşmadığına bakarak karar veririm... (Ö16)”
“Bilimsel değildir çünkü bilimsel olsaydı bütün dünyada duyulurdu ve gerçek olsaydı bütün
hastalıklar çok çabuk bulunur ve çabuk tedavi edilirdi... (Ö10)”
Benzer ifadelerle yarar sağlama dolayısıyla da yaygınlaşma ölçütlerine atıfta bulunan
öğrenciler bu anlamda evrensel kabulün önemine vurgu yapmışlardır. Bilimselliğini sorgularken
iridolojinin dünya genelinde yaygın uygulamasının olmadığının altını çizmişler, sadece belli başlı
ülkelerde var olmasını olumsuz anlamda değerlendirmişlerdir. Öğrenciler en temel argümanlarını
“iddialarının bir gerçekliği olsaydı sağlık alanında devrim niteliğinde sayılabilecek teşhis süreçleri
ortaya çıkardı ve yaygınlaşırdı” biçiminde kurmuşlardır. Bu anlamda toplumsal faydayı farklı
ülkelerde sarmal biçimde yaygınlaşmanın bir ölçüsü olarak da dile getirmişlerdir. Benzer ifadelere
grup raporlarında da rastlanmıştır:
“Eğer bilimsel bir çalışma olsaydı ülkelere yayılır, tıbba geçer bir dal, uzmanlık olarak görünür
hastanelerde özel bölüm olarak yapılan bir meslek haline gelirdi. (Grup1)”
“İridoloji bize göre bilimsel değildir. Çünkü Türkiye’de iridoloji diye bir bölüm yok ve
üniversitelerde böyle bir bölüm yoktur. (Grup3)”
10
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Yarar/fayda kategorisinin gerekçelerini güçlendirerek ağırlığını arttırdığı uygulama
sonrasında, otorite görüşü kategorisinin ağırlığını önemli oranda kaybettiği (%16’ya gerilemiştir)
görülmüştür. Uygulama sonrasında otorite figürüne atıfta bulunmaya devam eden öğrenciler bu
kategoride daha çok farklı kaynaklardan araştırma yapmayı yani kaynak taramayı (%12) ön plana
çıkartmışlardır:
“… Bilgi toplayarak bilimsel olup olmadığına karar verirdim... (Ö10)”
“… Araştırma yaparak karar veririm... (Ö16)”
Yapılan bire bir görüşmelerde öğrencilerden araştırma yapma veya bilgi toplama süreçlerini
açmaları istendiğinde (aynı istek uygulama öncesi görüşmede yapılmış olmasına rağmen uygulama
sonrası cevapların yine çok açık olmadığı görülmüştür) bilgi kaynağı ve araştırma mecrası olarak en
çok interneti gündeme getirdikleri görülmüştür:
Araştırmacı: Bilgi toplamak için hangi kaynakları tercih edersin?
Ö10: İnternetten bilgi toplarım.
Araştırmacı: Ne hakkında?
Ö10: Dr. Lee’nin yaptığı çalışmaların gerçeklik payı olup olmadığını incelerim.
Aynı kapsamdaki bir diğer görüşmede araştırma sürecinin nasıl yürütüleceği sorgulandığında
uygulama öncesinin aksine daha nitelikli ve araştırma konusu yapılacak verilere de doğrudan atıf
içeren cevaplara ulaşılmıştır:
Araştırmacı: Araştırmayı hangi yolları kullanarak nasıl yaparsın?
Ö16: Daha önce yapılmış deneylerin sonuçlarını araştırırım, bu araştırmayı Dr. Lee’nin bağlı
olduğu kurumdan veya internet üzerinden yaparım.
Araştırma kavramı ile bir iddianın bilimselliğine karar verilebilmesi için gereken verinin, ilgili
deney sonuçlarının ve tartışmaların çeşitli kanallar yoluyla elde edilmesini kastettiği görülen bu
öğrencinin cevabı internetten rastgele yapılacak taramaların ötesinde neyin nerede aranacağının
bilgisini sunması açısından anlamlı bulunmuştur.
Öğrencilerin uygulama öncesinde ve sonrasında verdikleri cevaplardan hareketle oluşturulan
ve gözlenme frekansları farklılaşan tüm bu kodların ve kategorilerin ötesinde sadece uygulama
sonrasında karşılaşılan yeni bir kategori de söz konusu olmuştur. Tutarlılık olarak adlandırılan bu
kategoride küçük de olsa bir grup öğrencinin (%12) iridolojinin bilimselliğini sorgularken
iridologların kendi aralarındaki (%8) ve dile getirilen iddialardaki (%4) tutarlılığa atıfta bulundukları
tespit edilmiştir. Aşağıda sunulan örnek cevaplarda söz konusu atıflar açıkça görülmektedir:
“Kişinin rahatsızlığı ile muayene sonrası ortaya çıkan raporun birbirini tutmasına göre karar
veririm. (Ö13)”
“Dr. Lee, diğer iridologlar ile aynı fikre sahipse bilimsel olduğuna, o da farklı görüş belirtiyorsa
bilimsel olmadığına karar verirdim. (Ö15)”
Öğrencilerin verdikleri cevaplar değerlendirildiğinde tüm iridologların aynı vakada aynı
şekilde karar bildirmeleri gerektiğine vurgu yaptıkları, iridoloji yoluyla konulan teşhislerin modern
tıp yoluyla konulan teşhislerle uyumlu olması gerektiğinin altını çizdikleri anlaşılmıştır. Tek bir
vakada farklı teşhis iddialarının üretilmesini tutarsızlık olarak niteleyen öğrenciler böyle bir durumda
bilimselliğin zafiyete uğrayacağını ileri sürmüşlerdir. Benzer argümanlara grup tartışma raporlarında
da rastlanmıştır:
“… İridoloji bilimsel değildir. İridologlar, teşhis yaparken 19 farklı harita kullanıyorlar,
bilimsel olsa idi tek harita olurdu, dolayısıyla her iridolog aynı sonuca ulaşırdı…(Grup5)”
11
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Yürüttükleri tartışmada öğrenciler özellikle iridologların kullandığı haritalardaki çeşitliliğe
dikkat çekmiş ve altını çizdikleri teşhis farklılıklarını verilerin yorumlanması esnasında söz konusu
olabilecek farklılıkların ötesinde algıladıklarının işaretlerini sunmuşlardır. Onlara göre farklılık
kullanılan haritalardan kaynaklanmakta yani metodolojik bir mahiyet arz etmektedir. Öğrenciler, yine
grup raporlarında, iridologlar arasındaki tutarsızlıkla birlikte bir disiplin olarak iridolojinin
iddialarında da tutarsızlıklar tespit ettiklerini ileri sürmüşlerdir:
“… Biz örnek bir vaka incelerken, projeksiyon cihazında gördüğümüz lekeleri, iriskop farklı
yerlerde gösteriyor… Sonra iridolog, hastanın şikâyet ettiği hastalıklardan daha fazla hastalık
buluyor, ayrıca muayene sonrası çıkan raporda ise daha fazla hastalık ortaya çıkıyor…
(Grup1)”
Bu benzeri ifadelerinde öğrenciler, uygulanan etkinlik sırasında yaptıkları saptamaların
iridologların bulduğu sonuçlardan farklı olduğuna değinmişler ve iridologların kendi kullandıkları
cihazların ortaya koydukları sonuçlarla çelişkiye düştüklerini kaydetmişlerdir. İridolojinin tüm
vakalarda uygulanabilir olması gerektiğini düşünen öğrencilerin bu haliyle iddiaların kararlı biçimde
doğrulanması gerektiğine dair beklentilerinin karşılanmadığı dolayısıyla disiplini sözde-bilimsel
olarak niteledikleri görülmüştür.
Tartışma, Sonuç ve Öneriler
Bilimin doğası 1900’lerin başlarından beri önemli bir öğretim amacı olarak telaffuz ediliyor
olsa da ancak 1960’lı yıllardan itibaren sistematik biçimde araştırma konusu yapılmaya başlanmış ve
söz konusu süreçte sırasıyla öğrencilerin algıları, öğretim programları, öğretmenlerin algıları,
öğretmenlerin algılarının geliştirilmesi ve çeşitli öğretim uygulamalarının bağıl etkililikleri üzerine
odaklanılmıştır (Lederman, 2006). Bu akış içinde daha çok son basamakta gösterilen öğretim
uygulamalarının etkililiği başlığı altında konumlandırılabilecek olan bu araştırmanın iki aşamalı
olarak ifade edilen problem durumunun ilk basamağında bilim sözde-bilim ayrımı bağlamında
kurgulanmış açık/yansıtıcı öğretim uygulamaları ile öğrencilerin bilim algılarının sağlıklı biçimde açık
edilip edilemeyeceği gündeme getirilmiştir.
Bu hususa hem uygulama öncesinde hem de uygulama sonrasında elde edilen öğrenci
cevaplarının analizi ile oluşturulan bilime ve doğasına dair kodlar ve temalar üzerinden cevap
verilebilir. Araştırmanın bulgular bölümünde de açıkça ifade edildiği üzere kurgulanan öğretim
bağlamıyla birlikte öğrenciler dört farklı kategoride dokuz farklı kodla bilime dair algılarını ortaya
koymuşlardır. Üstelik böyle bir bağlam içerisinde algılarını belirli gerekçelerle ifade etmek
durumunda kalmışlar, dolayısıyla ileri sürdükleri iddialar üzerinde düşünmeye yönlendirilmişlerdir.
Bu önemli bir noktadır ve sunulan örnek cevaplarda da açıkça görülmektedir. Dolayısıyla bu tarz
bağlamsal bir ölçme ile bağlamsal olmayan ve üzerinde tartışma yürütülebilecek herhangi bir örnek
olay içermeyen, mesela sadece “Sizce bilim nedir? Tanımlayınız” gibi sorularla oluşturulmuş
formların ötesinde öğrencilerin bilim algılarının daha kapsamlı biçimde ortaya konulabileceği
söylenebilir. Bu sonuç kavramsal anlayıştan ziyade deklaratif bilgiye odaklanmış, sınıf içi
uygulamadan çok araştırma için tasarlanmış ve otantik bir bağlam oluşturamamış ölçme araçları
(Allchin, 2011) üzerinden gündeme getirilen bilimin doğası inanışlarının sağlıklı biçimde belirlenmesi
sorunu için önemli bir çözüm adımı olarak değerlendirilebilir.
Araştırmanın problem durumunun ikinci basamağında ise bilim sözde-bilim ayrımı
bağlamında kurgulanmış açık/yansıtıcı öğretim uygulamaları ile ortaokul öğrencilerinin bilim
algılarının geliştirilip geliştirilemeyeceğine odaklanılmıştır. Bu soruya cevap verebilmek için ise
uygulama öncesi ve sonrası için ayrı ayrı sunulan bilim algılarına dair bulgular üzerinden
karşılaştırmalı bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Çalışmada yer alan öğrenciler uygulama
öncesinde, herhangi bir vaka ile karşılaştıklarında, ortaya konulan iddiaların bilimselliğine karar
verebilmek için çoğunlukla ampirik sorgulamaya ve otorite görüşüne yöneleceklerini ileri
12
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
sürmüşlerdir. Bununla beraber, öğrencilerin bir kısmının toplumsal faydaya da vurgu yaptığı
görülmüştür. Ancak bazıları bilim sözde-bilim ayrımında ölçüt olarak kullanılabilecek bu temalarla
öğrencilerin bilimsellik algılarına dair olumlu bir tablo çizilebileceğini söylemek çok mümkün
değildir. Zira öğrenciler bu temalarda kavramsal olarak sığ kalmıştır ki ampirik sorgulamanın basit
deneme süreci ve bilimin sadece kanıta dayalı olgusal bilgiler bütünü olarak görülmesi bu anlamda
verilebilecek örneklerdendir. Bununla birlikte araştırmanın uygulama sonrası bulguları öğrencilerin
bilim sözde-bilim ayrımı ve bilimsellik algılarının süreç içerisinde en azından belirli kategorilerde
geliştiğini göstermiştir. Öğrenciler, ampirik sorgulamaya atıfta bulunmaya devam etmiş ancak dış
kaynaklı otorite görüşünü ve özellikle salt bir takım kaynaklardan araştırarak sorgulamadan karar
verme eğilimini büyük ölçüde terk etmişlerdir. Ayrıca uygulayıcılar ve iddialar arasındaki tutarlılık
ile bilim camiası tarafından kabul görme esasına dayalı yaygınlık gibi yeni temalara işaret etmişlerdir
ki bu yeni temalarda gözlenen frekanslar düşük kalsa da gelişim emaresi olarak değerlendirilebilir.
Araştırmanın özellikle uygulama öncesinde bilimsellik ölçütü olarak ön plana çıkan
dolayısıyla bilim algısının önemli bir bileşenini oluşturan ampirik sorgulama ve otorite figürü başka
kültür çevrelerinde yürütülmüş araştırmalarda da (Alfonso ve Gilbert, 2010) gündeme gelmiştir ki bu
durum baskın kavramlar biçiminde belirmiş olmalarını olağanlaştırabilir. Diğer yandan uygulama
sonrasında beliren yeni temalar ve otorite figürünün kaybettiği ağırlık bireylerin böyle bir bağlamda
inanışları üzerine yansıtmalar yapma ve onları dönüştürme imkânını bulabildiklerini göstermiştir.
Kısa süreli bir uygulama neticesinde alınan bu sonuçlar, bilim sözde-bilim ayrımı bağlamının ortaokul
öğrencilerinin bilimsellik algısının geliştirilmesinde etkili biçimde kullanılabileceğine dair kanı
oluşturmuştur. Böyle bir bağlamda daha uzun süreli uygulamalara ve daha zengin vakalara yer
verilmesi durumunda bireylerin inanışlarında daha üst düzey bir gelişimin sağlanması mümkün
olabilir. Zira bilime ve doğasına dair öğretim uygulamalarının etkili olabilmesi için mutlaka
öğrencilerin epistemik diyaloglara girebilmelerine imkân tanıyacak bağlamlarda yapılandırılmaları
gerektiği bilinmekte, ancak bu tür bağlamlarda bilime ve doğasına dair anlayışların içinde yerleşik
bulunan ve kolayca formüle edilemeyecek fikirlerin tartışmaya açılabileceği ifade edilmektedir
(Bartholomew, Osborne ve Ratcliffe, 2004). Bu şekilde mesela bilim insanlarının çalışmalarına benzer
araştırma etkinliklerine katılım yoluyla yani bilimsel araştırma bağlamıyla bireylerin bilime dair
inanışlarının geliştirilmesinin amaçlandığı ancak istenilen sonuçların elde edilemediği birçok
araştırmada (Schwartz, Lederman ve Crawford, 2004) göz ardı edilen “bağlamın anlamlılığı” ve
“yansıtıcı düşünceye açık olma” gibi gereklilikler de sağlanmış olacaktır.
İlgili literatüre bakıldığında, bilim sözde-bilim ayrımını ve sözde-bilimsel inanışları konu
edinen zengin bir araştırma birikiminin henüz oluşmadığı, özellikle ortaokul gibi daha alt
kademelerde bu tarz çalışmaların pek gündeme gelmediği söylenebilir. Yürütülen araştırmaların ise
daha çok söz konusu inanışların tespitine ve değerlendirilmesine yönelik bir tasarıma sahip olduğu
görülmektedir. Lise öğrencilerinin paranormal inanışlarını sorgulayan Nickell’in (1992), ortaokul, lise
öğrencilerinin astroloji, şifalı taşlar vb. hakkındaki inanışlarını değerlendiren Preece ve Baxter’ın
(2000), lisans son sınıf öğrencilerinin sözde-bilimsel iddiaları kabul düzeylerini inceleyen Pena ve
Paco’nun (2004), lise öğrencilerinin sözde-bilimsel inanışlarını ele alan Lundström’ün (2007)
çalışmaları bu yönde verilebilecek örneklerdendir. Bu ve benzeri çalışmalarda inanış tespitinin
ötesinde bilim sözde-bilim ayrımına dair önemli bir tartışma zemininin oluşturulmadığı, sözdebilimsel inanışların sorgulanmasına ve ayrım ölçütleri hakkında farkındalık sağlanmasına yönelik bir
sürecin geliştirilmediği görülmektedir. Oysa bilim, sözde-bilim ayrımı bağlamının bilime dair algıları
geliştirmeye dönük uygulama süreçlerini de içerecek biçimde öğretim ortamlarına taşınacağı
araştırmalarla bilimin doğası öğretimi için de anlamlı bir birikim sağlanması mümkün olabilir. Zira
bilime ve doğasına dair algıların geliştirilmesi noktasında motivasyon ve dünya görüşleri ile ilgili
unsurlar önemli bir rol üstlenmektedir (Abd-El-Khalick ve Akerson, 2004) ve günlük yaşam pratikleri,
bazı kültür öğeleri ile de yakından ilişkili olan sözde-bilimsel uygulamalar üzerinden tüm bu
13
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
unsurlara bilimin doğasının öneminin ve gerekliliğinin içselleştirilmesine de yardım edecek bir
mahiyet kazandırılabilir. Bu yönde çabalara üst kademelerde, mesela öğretmen adayları ve üniversite
öğrencileri için geliştirilmiş uygulama örneklerinde rastlamak mümkündür (Alfonso ve Gilbert, 2010;
Turgut, Akçay ve İrez, 2010; Tsai, Lin, Shih ve Wu, 2015) ancak bilime dair algıların şekillenmeye
başladığı daha alt kademeler için de adım atılması gerekmektedir. Mesela bu kapsamda Fen Bilimleri
Dersi Öğretim Programı’na uygun ünite ve konularda bilim, sözde-bilim ayrımına odaklanmış ve
öğrencilerin de ilgisini çekecek iridoloji benzeri sınıf içi etkinlikler, uygulamalar eklenebilir. Bu tür
etkinlikler öğrencilerin ilgili akademik bilgi düzeylerinin gelişimine de katkı sağlayacağı için
(Çetinkaya, Turgut, Duru ve Ercan, 2015) öğretmenler tarafından da olumlu karşılanacak ve içeriği
yetiştirme kaygılarının kurbanı olmayacaktır. Bu yüzden özellikle Türkçe literatürde ilklerden olan ve
önerdiği örnek uygulama ile ortaokul düzeyinde öğretmenlere yol gösterici mahiyeti de bulunan bu
araştırma ilgili alan açısından önemlidir.
14
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Kaynakça
Abd-El-Khalick, F. (1998). The influence of history of science courses on students’ conceptions of the nature of
science (Yayınlanmamış doktora tezi). Oregon State University, Oregon.
Abd-El-Khalick, F. ve Akerson, V. L. (2004). Learning as conceptual change: Factors mediating the
development of preservice elementary teachers’ views of nature of science. Science Education, 88,
785-810.
Abell, S., Martini, M. ve George, M. (2001). That's what scientists have to do: Preservice elementary
teachers' conceptions of the nature of science during a moon investigation. International Journal of
Science Education, 23(11), 1095-1109.
Akerson, V. L., Abd-El-Khalick, F. ve Lederman, N. G. (2000). Influence of reflective explicit activitybased approach on elementary teachers’ conceptions of nature of science. Journal of Research in
Science Teaching, 37(4), 295-317.
Akerson, V. ve Hanuscin, D. L. (2007). Teaching nature of science through inquiry: results of a 3-year
professional development program. Journal of Research in Science Teaching, 44(5), 653-680.
Allchin, D. (2011). Evaluating knowledge of the nature of (whole) science. Science Education, 95, 518542.
Alfonso, A. S. ve Gilbert, J. K. (2010) Pseudo-science: A meaningful context for assessing nature of
science. International Journal of Science Education, 32(3), 329-348.
Anderson, G. (1990). Fundamentals of educational research. Bristol: The Falmer Press.
Bartholomew, H., Osborne, J. ve Ratcliffe, M. (2004). Teaching students ‘‘ideas-about-science”: Five
dimensions of effective practice. Science Education, 88, 655-682.
Bartos, S. A. ve Lederman, N. G. (2014). Teachers' knowledge structures for nature of science and
scientific inquiry: Conceptions and classroom practice. Journal of Research in Science Teaching,
51, 1150-1184.
Bell, R. L., Matkins, J. J. ve Gansneder, B. M. (2011), Impacts of contextual and explicit instruction on
preservice elementary teachers' understandings of the nature of science. Journal of Research in
Science Teaching, 48, 414-436.
Bogdan, R. C. ve Biklen, S. K. (2007). Qualitative research for education: An introduction to theories and
methods. Boston: Allyn and Bacon.
Carey, S., Evans, R., Honda, M., Jay, E. ve Unger, C. (1989). An experiment is when you try it and see
if it works: A study of grade 7 students’ understanding of the construction of scientific
knowledge. International Journal of Science Education, 11(5), 514-529.
Clough, M. (2006). Learners' responses to the demands of conceptual change: Considerations for
effective nature of science instruction. Science Education, 15, 463-494.
Creswell, J. W. (2005). Educational research: Planning, conducting and evaluating quantitative and qualitative
research. Upper Saddle River, NJ: Pearson Education, Inc.
Çetinkaya, E., Turgut, H., Duru, M. K. ve Ercan, S. (2015). Bilimsel okuryazarlıkta ilk adım: Akademik
bilgi düzeylerinin bilim, sözde-bilim ayrımı bağlamında geliştirilmesi. Dicle Üniversitesi Ziya
Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 24, 446-476. doi:10.14582/DUZGEF.546
Deniz, H. ve Adibelli, E. (2014). Exploring how second grade elementary teachers translate their
nature of science views into classroom practice after a graduate level natüre of science course.
Research in Science Education. Çevrimiçi erken görünümde yayınlanmış. doi:10.1007/s11165-0149447-5
Driver, R., Leach, J., Millar, R. ve Scott, P. (1996). Young peoples’ images of science. Buckingham, UK:
Open University Press.
Gay, L. R., Mills, G. E. ve Airasian, R. (2006). Educational research: Competencies for analysis and
applications (8. bs.). Upper Saddle River, NJ: Pearson/Merrill/Prentice Hall.
15
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Gess-Newsome, J. (2002). The use and impact of explicit instruction about the nature of science and
science inquiry in an elementary science methods course. Science & Education, 11(5), 55-67.
Kang, S., Scharmann, L. ve Noh, T. (2004). Examining students' views on the nature of science: Results
from Korean 6th, 8th, and 10th graders. Science Education, 89(2), 314-334.
Khishfe, R. ve Lederman, N. G. (2007). Relationship between instructional context and views of nature
of science. International Journal of Science Education, 29(8), 939-961.
Köseoğlu, F., Tümay, H. ve Budak, E. (2008). Bilimin doğası hakkında paradigma değişimleri ve
öğretimi ile ilgili yeni anlayışlar. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 28(2), 221-237.
Lawson, A. E. (1982). The nature of advanced reasoning and science instruction. Journal of Research in
Science Teaching, 19(9), 743-760.
Lederman, N. G., Abd-El-Khalick, F., Bell, R. L. ve Schwartz, R. S. (2002). Views of nature of science
questionnaire: Toward valid and meaningful assessment of learners’ conceptions of nature of
science. Journal of Research in Science Teaching, 39, 497-521.
Lederman, N. G. ve Lederman, J. S. (2004). Revising instruction to teach nature of science. The Science
Teacher, 71(9), 36-39.
Lederman, N. G. (2006). Research on nature of science: Reflections on the past, anticipations of the
future. Asia-Pasific Forum on Science Learning and Teaching, 7(1), 1-11.
Lederman, N. G. (2007). Nature of science: Past, present and future. S. Abell ve N. G. Lederman (Ed.),
Handbook of research on science education içinde (s. 831-880). Mahwah, New Jersey: Lawrence
Erlbaum Publishers.
Lilienfeld, S. O. (2004). Teaching psychology students to distinguish science from pseudoscience:
Pitfalls and rewards. B. K. Saville (Ed.), Essays from excellence in teaching içinde (s. 26-32). Society
for the Teaching of Psychology.
Liu, X. (2009). Beyond science literacy: Science and the public. International Journal of Environmental &
Science Education, 4(3), 301-311.
Losh, C. S. ve Nzekwe, B. (2011). Creatures in the classroom: Preservice teacher beliefs about fantastic
beasts, magic, extraterrestrials, evolution and creationism. Science & Education, 20, 473-489.
Lundström, M. (2007, Ağustos). Students Beliefs In Pseudoscience. European Science Education Research
Association (ESERA)’nda sunulan bildiri. Malmö: Sweden
Martin, M. (1994). Pseudoscience, the paranormal, and science education. Science & Education, 3, 357371.
Maxwell, J. A. (2005). Qualitative research design: An interactive approach (2.bs.). Thousand Oaks, CA:
Sage Publications.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB). (2005). İlköğretim Fen ve Teknoloji Dersi (6., 7. ve 8. Sınıflar) Öğretim
Programı. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı.
Ministry of Education and Human Resources Development (MEHRD). (2007). The revised 7th Korea
national curriculum standards in 2007. Seoul: MEHRD.
Meichtry, Y. J. (1992). Influencing student understanding of the nature of science: Data from a case of
curriculum development. Journal of Research in Science Teaching, 29(4), 389-407.
Mills, G. E. (2003). Action research: A guide for the teacher researcher. Upper Saddle River, NJ: Pearson
Education, Inc.
Nickell, D. S. (1992). The pseudoscientific beliefs of high school students (Yayınlanmamış doktora tezi).
Indiana University School of Education, Bloomington.
Osborne, J., Collins, S., Ratcliff e, M., Millar, R. ve Duschl, R. (2003). What “ideas-about- science”
should be taught in school? A Delphi study of the expert community. Journal of Research in Science
Teaching, 40, 692-720.
16
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Pena, A. ve Paco, O. (2004) Attitudes and views of medical students toward science and
pseudoscience. Medical Education Online, 9(4), 1-7. doi:10.3402/meo.v9i.4347
Preece, P. F. ve Baxter, J. H. (2000). Scepticism and gullibility: The superstitious and pseudoscientific
beliefs of secondary school students. International Journal of Science Education, 22(11), 1147-1156.
Rudge, D. W., Cassidy, D. P., Fulford, J. M. ve Howe, E. M. (2014). Changes observed in views of the
nature of science during a historically based unit. Science & Education, 23(9), 1879-1909.
Schwartz, R., Lederman, N. G. ve Crawford, B. A. (2004). Developing views of nature of science in an
authentic context: An explicit approach to bridging the gap between nature of science and
scientific inquiry. Science Education, 88(4), 610-645.
Solomon, J., Duveen, J., Scot, L. ve McCarthy, S. (1992). Teaching about the nature of science through
history: Action research in the classroom. Journal of Research in Science Teaching, 29(4), 409-421.
Strauss, A. ve Corbin, J. (1998). Basics of qualitative research: Grounded theory procedures and techniques.
Newbury Park, CA: Sage Publications Inc.
Tala, S. ve Vesterinen, V. (2015). Nature of science contextualized: Studying nature of science with
scientists. Science & Education, 24(4), 435-457.
Tsai, C. Y., Lin, C. Y., Shih, W. L. ve Wu, P. L. (2015). The effect of online argumentation upon
students’ pseudoscientific beliefs. Computers & Education, 80, 187-197.
Turgut, H. (2009). Fen ve teknoloji öğretmen adaylarının bilimsel sözde-bilimsel ayrımına yönelik
algıları. Eğitim ve Bilim, 34(154), 50-68.
Turgut, H., Akçay, H. ve İrez, S. (2010). Bilim sözde-bilim ayrımı tartışmasının öğretmen adaylarının
bilimin doğası inanışlarına etkisi. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri/Educational Sciences:
Theory & Practice, 10(4), 2621-2663.
Turgut, H. (2011). The context of demarcation in nature of science teaching: The case of astrology.
Science & Education, 20(5-6), 491-515.
Wei, B., Li, Y. ve Chen, B. (2013), Representations of nature of science in selected histories of science in
the integrated science textbooks in China. School Science and Mathematics, 113, 170-179.
17
Eğitim ve Bilim 2015, Cilt 40, Sayı 181, 1-18
E. Çetinkaya, H. Turgut ve M. K. Duru
Ek 1. BSAF-İridoloji Formu
Sevgili Öğrenciler;
Aşağıdaki gazete haberi ve sorular bilimsel bir araştırma için görüşlerinizi almak amacı ile
hazırlanmıştır. Lütfen haberi dikkatli bir şekilde okuyunuz ve soruları samimi olarak cevaplayınız.
Yukarıda günlük ulusal yayın yapan bir gazetede yayınlanmış bir haber verilmiştir. Dr. Frank
Lee yaptığı araştırmaları, bilimsel verileri inceleyen bir komiteye sunmuş, “iris analizi” yönteminin
bilimselliğinin sorgulanmasını isteyerek bu yöntemin hastanelerde uygulanmasını ve üniversitelerde
“iris analizi” uzmanları yetiştirilmesi için bir bölüm kurulmasını istemiştir.
Siz de bu komitenin bir üyesi olduğunuzu düşünün. Buna göre;
1. Hangi yolları izleyerek bu iddianın bilimsel olup olmadığına karar verirdiniz?
2. Sizce bahsedilen “iris analizi” yöntemi bilimsel midir? Neden? Sebepleri ile birlikte tartışınız?
18