Y. DOĞAN ÇETİNKAYA • 1908 Osmanlı Boykotu
Y. DOĞAN ÇETİNKAYA 1975’te İstanbul’da doğdu. 1997’de İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde 2002’de tamamladı, halen aynı bölümde doktora öğrencisidir. 1999’dan itibaren Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyasi Tarih Ana Bilim Dalı’nda
araştırma görevlisidir. 2003-2004 öğretim yılı için aldığı bursla Budapeşte’de Central
European University’de çalışmalarına devam etmektedir. İletişim Yayınları’nın Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce kitap dizisinde; Tarih ve Toplum; Toplumsal Tarih dergilerinde yayımlanmış çeşitli makaleleri bulunmaktadır.
İletişim Yayınları 985 • Araştırma-İnceleme Dizisi 161
ISBN 975-05-0224-8
© 2004 İletişim Yayıncılık A. Ş.
1. BASKI 2004, İstanbul (1000 adet)
EDİTÖR Kerem Ünüvar
KAPAK Suat Aysu
KAPAKTAKİ KARİKATÜR Salih Erimez
UYGULAMA Hüsnü Abbas
BASKI ve CİLT Sena Ofset
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11
Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 03 21
İletişim Yayınları
Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34122 İstanbul
Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58
e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr
Y. DOĞAN ÇETİNKAYA
1908
Osmanlı
Boykotu
Bir Toplumsal Hareketin
Analizi
i
l
e
t
i
ş
i
m
İsmail, Hamdiye ve
Alper Çetinkaya’ya
5
‹Ç‹NDEK‹LER
Önsöz ................................................................................................................................................9
BİRİNCİ BÖLÜM
Girifl ................................................................................................................................................13
Afla¤›dan Tarih ..........................................................................................................................14
Devlet-Sivil Toplum Ayr›m›n›n Ötesi ........................................................................19
Yeni Bir Protesto Biçimi: Bir Toplumsal Hareket Olarak Boykot...........27
II. Meflrutiyet Dönemi ve 1908 Osmanl› Boykotu ...........................................44
Kaynaklara ‹liflkin Bir S›n›fland›rma..........................................................................48
Kitab›n Organizasyonu ......................................................................................................51
İKİNCİ BÖLÜM
Boykotlar Ça¤› ..................................................................................................................57
Bir Terim Olarak Boykot .....................................................................................................57
Boykotun ‹rlanda’da Ortaya Ç›k›fl› (Captain Boycott-1880) ....................63
Kendili¤inden ve Bilinçli Boykotlar ...........................................................................65
‹ran Tütün Protestosu ..........................................................................................................69
Çin’de Boykot ............................................................................................................................76
M›s›r’da Boykot ........................................................................................................................90
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1908 Osmanl› Boykotu’nun K›sa Siyasi Tarihi ..........................97
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Boykot Kavram›n›n Ortaya Ç›k›fl› ..........................................................121
Boykot Kavram›n›n Osmanl›laflt›r›lmas› Denemesi ....................................122
Osmanl› D›fl›ndaki Boykotun Bilgisi .......................................................................127
Hamiyet Kavram› .................................................................................................................130
7
BEŞİNCİ BÖLÜM
Boykot ve “Millî ‹ktisat”›n ‹cad› ............................................................133
‹ki Farkl› E¤itim......................................................................................................................135
“Çürük” Mal versus Yerli “Mukaddes” Mal ......................................................137
Hakiki Boykot .........................................................................................................................140
Fes versus Kalpak: Millî Serpufl Aray›fl› ...............................................................146
Yerli Mal› ....................................................................................................................................153
Yeni Bir “Ahlâk” Anlay›fl› ...............................................................................................163
“Millî Serpufl” ‹cat Önerileri .........................................................................................169
ALTINCI BÖLÜM
1908 Osmanl› Boykotu ve ‹ktisadi Etkinlik ...............................173
YEDİNCİ BÖLÜM
Boykot: Kitlelerin Politizasyonu.............................................................189
Grev ile Boykot Aras›nda Liman ‹flçileri ..............................................................189
Boykot ve Kamuoyu ..........................................................................................................214
Tüccarlar .....................................................................................................................................272
Hükümet ve Bürokrasi .....................................................................................................285
‹ttihat ve Terakki Cemiyeti ve Boykot ..................................................................290
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Boykot Örgütleri.........................................................................................................299
Osmanl› Boykotaj (Harb-› ‹ktisadi) Cemiyeti ...................................................299
Di¤er Örgütler........................................................................................................................326
DOKUZUNCU BÖLÜM
Boykot Yay›nlar›..........................................................................................................331
Boykotun Resmi Gazetesi: Gâve ..............................................................................332
Layiha ve Risaleler ..............................................................................................................349
ONUNCU BÖLÜM
Boykotun Etkileri .......................................................................................................361
‹mparatorluk D›fl›nda ........................................................................................................361
‹mparatorluk ‹çinde............................................................................................................373
ONBİRİNCİ BÖLÜM
Sonuç .........................................................................................................................................377
Kaynakça ...................................................................................................................................389
8
ÖNSÖZ
Bu çalışma 2002 yılında Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’ne
sunmuş olduğum “1908 Ottoman Boycott: An Economic Boycott as a Political Weapon,” adlı yüksek lisans tezime dayanmaktadır. Bu tezin yazımı ve kitaba dönüşmesi birçok kişinin
yardımı ve desteği sayesinde gerçekleşmiştir. Bundan dolayı
bu katkıların ve desteklerin anılması benim için yerine getirilmesi gereken bir formaliteden daha fazla anlam taşımaktadır.
Her şeyden önce iki sene boyunca danışmanlığını, dostluğunu
ve ilgisini benden esirgemeyen Yavuz Selim Karakışla’ya bu kitap çok şey borçludur. Hem dönem hem de kaynaklar üzerine
olan engin bilgisi araştırmamı birçok konuda zenginleştirmiş,
verdiği moral destek ile yazım sürecini eğlenceli bir hale sokmuş ve Yavuz Hoca iki sene süresince benimle beraber adeta
“boykot” olmuştur. Boykot gibi bir olgunun varlığını bana ilk
gösteren Mehmet Ö. Alkan, İ. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne
asistan olarak girdiğim ilk günden itibaren yalnızca dostluğu
ve sohbetleri ile değil, aynı zamanda yakın ilgisiyle bıraktığım
birçok boşluğu görmemi ve bu çalışmaya bir nokta koymamı
sağlamıştır. Selçuk Esenbel ise tezimin danışmanlığını kibarca
kabul etmiştir. Hem tez yazım sürecinde hem de sonrasında
çalışmalarımı destekleyen Zafer Toprak ve Edhem Eldem,
9
farklı noktalarda yaptıkları eleştiri ve yüreklendirmelerle, bakış açımın zenginleşmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Akademik hayata girmemde oynadığı rol ve artık kaybolmakta
olan usta-çırak ilişkisini bana tattırdığı için Yavuz Cezar’ı anmak isterim. Mahir Aydın ise derin bilgisi ile bana yeni bir
dünyanın kapılarını açmıştır. Selim Deringil, Huri İslamoğlu
ve Fatmagül Berktay’ın dersleri bu kitabın içeriğini oluşturan
yeni konulara ilgimi uyandırmıştır.
Burada anmayı en çok istediğim hocam ise Kemal Aydın
Akagündüz’dür. Akademik hayata ilk adım attığım günden itibaren kendine has tarzıyla üniversite ve yaşama ilişkin verdiği
dersler hep ibretlik olmuştur. “Adam gibi adam” Kemal Hoca’nın hatırası benimle ve “çan çan”la yaşamaya devam edecek.
Bu çalışmanın dayandığı birincil kaynaklara ev sahipliği yapan Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İstanbul Atatürk Kitaplığı,
İzmir Millî Kütüphane ve Ankara Millî Kütüphane yönetici ve
çalışanlarına gösterdikleri kolaylıktan dolayı teşekkür ederim.
Bu kitap yayınlanırsa herhalde onu okumak istemeyecek ilk
insan Görkem Doğan olacaktır. İki yıllık tez yazım süresince
bilmem kaç defa bu çalışmanın farklı bölümlerini okumak zorunda kalmış olan bu zat kadar bu kitabın ahını çeken azdır.
Teze kendi üslubuyla getirdiği eleştiriler ile Sinan Birdal, bazı
bölümlerin yeniden düzenlenmesine katkı sağlamıştır. Bu kitapta kullanmış olduğum Rumca malzemeyi sağlayarak içinde
yaşadığımız akademik rekabet ve kıskançlık ortamında paylaşmanın ve dayanışmanın güzelliğini yaşatan Vangelis Kechriotis de çalışmanın kapsamının anlamlı bir şekilde genişlemesine katkısını esirgememiştir. Foti Benlisoy Rumca malzemenin
benim için ulaşılır bir hale gelmesini sağlayarak yıllardır farklı
alanlarda örmeye çalıştığımız dayanışma ilişkisini entelektüel
alana da taşımıştır. Bu noktada hayatı daha neşeli kılan ve yoldaşlığını yıllardır esirgemeyen sevgili “hötom” Erhan Keleşoğlu hiçbir şekilde gölge etmeyerek bu kitabın bitmesini sağlamıştır. Bu çalışmanın kitap haline gelmesini ilk öneren Kerem
Ünüvar, bu önerisinin üstünde ısrarla durarak beni tembelliğin içine düşmekten kurtarmıştır.
10
Sohbetleriyle, dostluklarıyla ve farklı alanlara olan ilgileriyle
belli konulara saplanıp kalmamı engelleyen “çan çan” ekibi
Ahmet Bekmen, Sevgi Uçan, İnci Kerestecioğlu, Eylem Özdemir, Erol Ülker, Zeynep Forsman, Stefo Benlisoy, Bağış Erten,
Emin Alper, Nurcan Özgür, Didem Özdemir ve Seda Taşkın’ın
etkileri tahmin ettiklerinden çok olmuştur. Ve ayrıca bundan
yaklaşık on sene önce soğuk bir koridora kitap standı açan Cihan, Nihat, Oğuz, Ali, Beyhan, Ayşegül ve Çatal dünyaya bakan farklı pencereleri aralayarak bu kitabın ruhuna ciddi katkılarda bulunmuşlardır.
Bilge Seçkin varlığı ile bu hayatı daha yaşanılır, anlamlı ve
zengin kılarak bu çalışma dahil her türlü maceramızı daha yaratıcı hale getirmiş ve güzelleştirmiştir. Bu kitabın her sayfası
onun emeği sayesinde okunulur bir hale gelmiştir.
Bu desteklerin ve yardımlaşma ortamının dışında kalanlar
ise liman işçilerinin deyişiyle “hep yalan hep desise”dir.
Peşte 2004
11
BİRİNCİ BÖLÜM
G‹R‹fi*
Meşrutiyet’in ilanından yaklaşık üç ay sonra, 1908 Ekim ayının ilk haftasında Bulgaristan bağımsızlığını, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ise Bosna-Hersek eyaletlerini ilhak
ettiğini ilan etmişlerdi. Bu gelişmeler, ilanından bu yana
Meşrutiyet rejiminin karşılaştığı ilk politik krizdi. Oysa Osmanlı kamuoyu ve özellikle Meşrutiyet’in ilanında en büyük
paya sahip Jön Türkler parlamentonun açılışıyla birçok sorunun kendiliğinden çözüleceğini düşünmüştü. Ancak yanılmışlardı. İlk olarak Ağustos ve Eylül aylarında hükümet ve
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bastırmak ve son vermekte
hayli zorlandığı işçi grevleri gündemi belirlemişti. Zor da olsa rejim Osmanlı işçi sınıfının bu eylemleri ile başa çıkabilmişti. Bu toplumsal sorundan kısa bir süre sonra da yukarıda
anılan iki devletin bağımsızlık ve ilhak ilanları gelmişti. Bu
ilanlar Osmanlı İmparatorluğu dahilinde çok yaygın tepkilere yol açtı.
Bulgaristan’ın bağımsızlık ve Avusturya-Macaristan’ın ilhak
ilanından bir gün sonra hiç beklenmedik bir şekilde kendili(*) Boykot 1909 senesinde de sürmüş olmasına rağmen, bu hareket hem bugüne
kadarki literatürde böyle anılmış olması sebebiyle hem de kullanım kolaylığı
açısından “1908 Osmanlı Boykotu” olarak tanımlanmıştır.
13
ğinden eylemler ve protestolar ortalığı kaplamıştı. Osmanlı
devleti bu iki devletin hareketlerini tanımamış ve protesto etmiş, ancak bir savaş ilan etmeyi de göze alamamıştı. 1908 yılının baş aktörü durumuna gelmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti de daha çok genç Meşrutiyet rejiminin inşâsı ile ilgilenmekteydi. Bu yeni uluslararası kriz sebebiyle ve kaybedilecek
topraklar uğruna yeni kazandıkları “hürriyeti” riske atmak niyetinde değillerdi. Bunun sonucunda Osmanlıların gündemine
yeni bir protesto biçimi girmiş oldu: Boykot.
1908 Osmanlı Boykotu ortaya çıkan tepki, gösteri ve eylemleri daha pozitif bir kanala sevk etmek ve Meşrutiyet karşıtı bir hal almalarını önlemek; Avusturya ve Bulgaristan’ı
diplomatik olarak kenara sıkıştırmak ve Osmanlı kamuoyunu mobilize etmek için gündeme gelmişti. Boykotun ortaya
çıkmasında ve yaygınlaşmasında iki etken çok önemli rol oynamıştı. Bunlar Meşrutiyet’in ilanından sonra politik ve toplumsal yaşamdaki önemleri çok artmış olan basın ve cemiyetlerdi. Bilindiği üzere bu unsurlar İkinci Meşrutiyet döneminin başlıca güçlerinden ikisini oluşturacaklardı. 1908 Temmuz’unda ilan edilen Meşrutiyet’in hemen ardından ortaya
çıkan boykotta da rüştlerini ispat edeceklerdi. 1908 Osmanlı
Boykotu basın yoluyla kamuoyuna ilan edilmiş ve onun desteği sayesinde tüm imparatorluk dahilinde yaygınlaşmıştı.
Aynı şekilde, boykotun resmi örgütü olan Boykotaj Cemiyeti
yanında diğer birçok cemiyet de bu süreçte etkili olmuş, boykot bu sivil toplum örgütleri sayesinde birçok toplumsal kesime ulaşmıştı.
Afla¤›dan Tarih
Bu kitabın konusunu oluşturan 1908 Osmanlı Boykotu aslında Osmanlı İmparatorluğu’nda kabaca 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmaya başlayan kitle toplumu, kitle siyaseti ve
toplumsal mobilizasyon süreçleri ile çok yakından ilişkiliydi.
Özellikle ’70’li yıllardan sonra çok değerli katkılar yapılmışsa
da Osmanlı ve Türkiye üzerine mevcut geleneksel tarihyazımı
14
büyük ölçüde kitleleri ve sıradan insanları yok saymıştır. Öyle
ki bu tarihlerin büyük çoğunluğunda aktörler genellikle elitler
ve devlet olagelmiştir. Bu anlatılarda kitleler ve sıradan insanlar, kendilerine ancak tarihsel sürecin pasif katılımcıları olarak
veya elitlerin politikaları ile ilişkili oldukları zamanlarda bir
yer bulabilmişlerdir. Bu geleneksel yaklaşımın birçok nedeni
vardır. Her şeyden önce Osmanlı devleti tarafından tutulmuş
arşiv belgeleri tarihçilere “aşağıdan tarih” perspektifli bir anlatım için pek verimli bir kaynak sağlamamıştır. Zaten devletin,
elitlerin gözüyle yazılmış bu belgelerin ne kadar farklı okumalara tâbi tutulursa tutulsun farklı toplumsal aktörlerin sesini
duymada fazla lütufkâr olmayacağı açıktır.
Ancak bu yapısal sebebe rağmen sıradan insanların ve kitlelerin tarihyazımında pek yer almamasının en önemli sebebini
tarihi yazan kalemlerin zihniyetleri oluşturmaktadır. Bu zihniyetin de kabaca “milliyetçi” tarihyazımına veya Modernleşme
Kuramı’na bağlı olduğunu iddia edebiliriz. Özellikle modernleşme ekolünün katkıları ile ortaya çıkan büyük anlatılar ve
yapısal süreçleri irdeleyen akademik yapıtlar, kitlelerin oynadıkları rollere herhangi bir önem atfetmemiş, sıradan insanın
sesine hiçbir şekilde yer vermemişlerdir. Her ne kadar tarihyazımındaki bu tutum elinizdeki kitabın konusunu oluşturmuyorsa da inceleme konumuzun toplumun çeşitli katmanlarının aktör olarak katıldığı bir toplumsal hareket olması, bu tutumun eleştirilmesini gerektirmiştir.
Aslına bakılırsa kitle siyaseti ve toplumsal mobilizasyon,
modern devletin oluşumu ve en genel anlamda modernleşme
süreci ile doğrudan ilişkilidir. Bu süreç içerisinde merkezi devlet organlarının işlevleri ve politikaları önemli bir dönüşüm
geçirmiştir. Aynı zamanda bu dönüşen devletin yeni işlev ve
politikaları, kamusal alanı oluşturmuş, dönüştürmüş ve oluşmaya başlayan bu modern devlet, tebaasının (ve aslında artık
vatandaşlarının) gündelik hayatlarının bütün yönlerine müdahale etmeye başlamıştır. 19. yüzyılın son on yılları ile birlikte
modern bir devletin en önemli özelliklerinden biri olarak sayılabilecek “nüfusun ahlâki ve sosyal kontrolü” Osmanlı devle15
tinin de gündemine girmiştir.1 Bu modernizasyon süreci ve kamusal alanın genişlemesi, yeni meşruiyet ve yönetim problemlerine yol açmıştır. Bu kitabın konusunu oluşturan toplumsal
hareketin de bir örneğini teşkil ettiği kitle siyaseti ve mobilizasyon pratikleri, Osmanlı elitlerinin, politikanın bu “yeni”
ihtiyaçlarına deva olarak icat ettikleri modern çözümler, modern yönetim teknikleridir. Bunun içindir ki bu bahsedilen
“yeni” politikalar giderek artan oranda elitler ile kitleler arasındaki karşılıklı etkileşimi içerir olmuştur. Bu politikalar aynı
zamanda kitlelerin bu sürece nasıl tepki verdiklerini veya onu
nasıl algıladıklarını anlamamız için birer ip ucudur da. Bunun
içindir ki bu çalışma boyunca elitlerin ve farklı toplumsal kesimlerin karşılıklı etkileşimleri çerçevesine odaklanıp, “aşağının tarihi”nden ziyade “aşağıdan tarih” perspektifinin izi sürülmeye çalışılacaktır.
“Aşağıdan tarih” ve “aşağının tarihi” ayrımı bu çalışma için
basit bir kelime oyunundan fazlasını ifade etmektedir. Özellikle E.P. Thompson, E.J. Hobsbawm gibi Britanyalı Marksist tarihçilerin katkıları ve öncü çalışmalarıyla önemli bir birikimin
oluştuğu aşağıdan tarih alanı, akademik üretim sanayisinin etkisiyle çıkış mantığından çok şeyler yitirmiştir. Aşağıdan tarihe ilişkin öncü çalışmalar, kendilerinden önceki literatürün
ihmal ettiği, sıradan insanların, aşağı sınıfların tarihsel sürece
olan katkılarını, “bütüncül (total) tarih” anlayışı çerçevesinde
ele almak iddiasındaydılar. Bundan dolayı toplumun aşağı ve
yukarı katmanları arasındaki ilişkileri hiçbir zaman göz ardı
etmemişler, bilakis bu ilişkiler onların başlıca ilgi alanlarını
oluşturmuştu. Ancak daha sonra yapılan birçok çalışma “aşağının ıvır zıvır” tarihi şeklini almaya başlamıştır. Bunlar kuşkusuz çok değerli ve boşluk dolduran çalışmalar olmuşlarsa
da, “aşağıdan tarih”in başlıca iddialarından biri olan “total tarih” anlayışından uzaklaşmışlardır. Bizce bu değerli katkılar
1 Nadir Özbek de Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkan sosyal kontrol mekanizmalarını, oluşan modern devletin örnekleri olarak incelemektedir. Nadir
Özbek, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet, Siyaset, İktidar ve Meşruiyet
1876-1914, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2002), s. 19-20.
16
“aşağının tarihi” adı altında sınıflandırılmalıdır.2 Aşağıdan tarih perspektifiyle yapılmış araştırmalar toplumun farklı katmanları arasındaki ilişkileri tüm zenginliği içerisinde ele almaya çalışmışlar ve elinizde tuttuğunuz kitaba bu bakış açısıyla
ilham kaynağı olmuşlardır.3
Bu noktada Osmanlı kamuoyunun şekillendirilmesi, meşruiyetin yaratılması ve mobilizasyon süreçlerine geçmeden önce,
imparatorluğun 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren geçirmiş olduğu dönüşüme değinmemek olanaksızdır. İlk bakışta,
Osmanlı tarihyazımının da belirttiği gibi imparatorluğun 19.
yüzyıl boyunca geçirdiği yapısal dönüşümün altında kabaca
iki dinamik yatmaktadır. Bunlardan ilki kapitalist dünya ekonomisi ile imparatorluk arasında genişleyen piyasa ilişkileridir. Bu dinamik özellikle I. Wallerstein’ın “dünya-sistemi teorisi”nin etkisi ile 1970’li yıllardan sonra sıklıkla gündeme
gelmiştir. Buna göre Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisi
artan oranda dünya ekonomisinin içine girmiş ve bu süreç imparatorluk içinde yapısal dönüşümlere yol açmıştır.4 Diğer dinamik ise merkezi idareyi güçlendirmek, devletin topluma nüfuzunu arttırmak için Osmanlı elitleri tarafından gündeme getirilen modern reformlardır.5
2 “Ivır zıvır” deyişi hiçbir şekilde küçültücü veya hafifletici bir anlamda kullanılmamıştır. Sadece anlatılmak istenileni çok iyi ifade ettiği için tercih edilmiştir.
“Aşağıdan tarih”in “aşağının ıvır zıvır tarihi” olarak yorumlandığı bir çalışma
için bkz. Jim Sharpe, “History from Below,” Peter Burke (Ed.), New Perspectives
on Historical Writing, (Pennsylvania: Pennsylvania State University Press,
1992), s. 24-41.
3 Aşağıdan tarih anlayışına klasik bir örnek olarak bkz. E. P. Thompson, “Eighteenth Century English Society: Class Struggle Without Class,” Social History,
cilt III, No. 2, (Mayıs 1978), s. 133-165. Ayrıca Britanyalı Marksistlerin çalışmalarının ve aşağıdan tarih anlayışının zihin açıcı bir yorumu için bkz. Harvey
J. Kaye, The British Marxist Historians An Introductory Analysis, (New York: St.
Martin’s Press: 1995), s. 221-249. Y. Doğan Çetinkaya, “Is ‘History from Below’,
‘History of the Below?’” Yayınlanmamış çalışma.
4 Wallerstein’ın Dünya Sistemi Teorisinin etkisine örnek olarak şu iki klasik çalışma verilebilir: (Ed.) Huri İslamoğlu-İnan, The Ottoman Empire and the World
Economy, (Cambridge: Cambridge University Press, 1987); Şevket Pamuk, The
Ottoman Empire and World Capitalism, (Cambridge: Cambridge University
Press, 1987).
5 Modernleşme Okulu çerçevesinde yazılmış iki klasik eser için bkz: Bernard Le-
17
Bu yapısal değişimler kitle siyasetinin ortaya çıkması ile
olan bağlantısı hasebiyle de konumuz açısından çok büyük
önem arz eder. Özellikle aşağıdakilerin seslerine, tarihlerine
duyarlı anlatıların tarihyazımında ortaya çıkması ile birlikte
bu yapısal değişimler, özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren ortaya çıkmaya başlayan kolektif eylemler ve toplumsal hareketlerin tarihi bağlamı ile de değerlendirilmeye başlanmıştır.6 Bu iki dinamik sonucu ortaya çıkan iktisadi ve toplumsal dönüşümler 1908 Osmanlı Boykotu’nu ortaya çıkaran
şartları yaratmıştır. Örneğin bu dönüşümler sivil örgütlenmelerin, cemiyetlerin, ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin ve hatta 1908 Boykot hareketinin doğduğu kent merkezlerinin, özellikle liman-kentlerinin gelişimine yol açmıştır.
İstanbul, Selanik, İzmir, Beyrut gibi liman kentleri resmi reformların ilk uygulandığı, yeni tip Batılı eğitim kurumlarının
ilk kurulduğu, süreli yayınların yaygınlaştığı, geliştiği ve kapitalist dünya ekonomisinin imparatorluk ile ilk karşılaştığı yerler olmuşlardır. Yani kısaca bu merkezler modern kurumların
ilk inşâ edildiği yerler olmuşlardır. Bundan dolayı bir modern
toplumsal hareket olarak 1908 Boykotu’nun da ilk olarak bu
liman kentlerinde ortaya çıkışı bir tesadüf değildi. Bu kentler
aynı zamanda boykot süresince çok etkili olacak kentli elitlerin, profesyonellerin ve sivil örgütlenmelerin de merkezleri
durumundaydılar.
Daha önce de belirtildiği gibi bu değişimlere değinmemiz
sebepsiz değildir. Telgraf ve posta hizmetlerinin modernleşmesi ve yaygınlaşması, basının önemli bir güç olarak ortaya çıkması imparatorluk çapında bir toplumsal hareketin ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır. İleriki sayfalarda daha iyi görüleceği
wis, The Emergence of Modern Turkey, (Londra: Oxford University Press, 1973);
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1973).
6 Örneğin Ortadoğu’daki toplumsal hareketler üzerine kafa yoran Edmund Burke III, bu coğrafyada 1750 tarihinden sonra yaşanan yapısal değişimlerin birçok toplumsal hareketi ortaya çıkardığını ve şekillendirdiğini iddia etmiştir.
Edmund Burke III, “Changing Patterns of Peasant Protest in the Middle East,
1750-1950,” Peasants and Politics in the Modern Middle East, (Ed.) Farhad Kazemi ve John Waterbury, (Miami: Florida University Press, 1991), s. 25.
18
gibi basın boykotun yaygınlaşmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Basın teknolojisinin gelişimi ve süreli yayın dolaşımının yaygınlaşması II. Abdülhamit devrinde çok önemli aşamalar kaydetmiştir. Ancak 23 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet’in ilanı ve basın üzerindeki sansürün kalkması ile birlikte, toplumsal ve siyasi atmosfer değişmiş, basının imparatorluğun politik ve toplumsal hayatı üzerindeki etkisi de günden
güne artmıştır. Gazete ve diğer süreli yayınlar sayesinde politik konular kamusal meselelere dönüşmüştür. Gazete politik
ve toplumsal konuların yaygınlaşmasını sağlayan en önemli
araç olmuştur. Dahası basın kamuoyunu yaratan, yönlendiren,
imparatorluğun farklı yerlerinde ikamet eden Osmanlıların eşzamanlı kolektif eylemini mümkün kılan bir imkân olmuştur.
Uzun lafın kısası, bu süreç sonucunda kitle siyasetinin temeli
olan kamusal alanın dönüşümü ve kamuoyunun ortaya çıkışı,
Osmanlı İmparatorluğu’nda gün yüzüne çıkmıştır.
Devlet-Sivil Toplum Ayr›m›n›n Ötesi
Bu aşamada devlet ve sivil toplum arasındaki ilişkinin boyutu
da önemli hale gelmektedir. Zira Türk tarihyazımında veya siyaset bilimi literatüründe büyük ölçüde egemen olan kabule
göre İslâm ülkelerinde ve pek tabii onun belli ölçülerde bir
parçası olan Türkiye’de, sivil toplum ve kamusal alan “ceberrut” devlet karşısında oldukça güçsüz bir konumdadır. Bundan dolayı yine bu yaygın kanıya göre İslâm toplumlarında sivil inisiyatifler ve demokrasi özellikle Batılı ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça “geri” kalmışlardır. Bu iddianın taraftarlarına göre Batı’da sivil toplum merkezî devlete karşıt olarak gelişmiş ve güçlenmiş, bu mücadelenin sonucunda da “Batı Demokrasisi” ortaya çıkmıştır. Aslında çok kestirme bir yoldan
varılan sonuç, özgürlüğün, serbest ticaretin ve özerk örgütlerin alanı olarak sivil toplumun münhasıran Batılı toplumların
tarihine ait bir kategori olduğudur. Örneğin Avrupa tarihinde
özgün fikirleri ve özellikle burjuva devrimi ve toplumu konusunda eleştirel gözlemleri olan Geoff Elley de benzer bir şekil19
de sivil unsurları Batı tarihine ait olgular olarak kabul etmiş ve
Rus tarihini “zayıf sivil toplum versus güçlü devlet geleneği”nin bir örneği olarak ele alabilmiştir:
“Amacımız açısından, 19. yüzyıl Rusyası kamusal alanın genişlemesinin bir karşı örneği olarak mükemmel bir örnek teşkil eder. Habermas’ın Öffentlichkeit kavramının varsaydığı bütün süreçlerin–özellikle serbest kurumsal inisiyatifin özgürleştirici itkisinin Çarlık rejimi altında toplumsal gerilik ve baskıcı
devlet otoritesi altında- yokluğunun sergilenmesidir.”7
“Batı dışı toplumlar”da sivil toplumun bu “sefil” konumu
üzerine tartışmalar Türkiye entelektüel ve akademik çevrelerinde de oldukça yaygındır. Ancak bu yönde yorumlarda bulunan birçok yazarın ve araştırmacının yazılarındaki iddiaların
temel kaynağı Şerif Mardin’in sivil toplum üzerine yapmış olduğu yayınlardır.8 Mardin’e göre sivil toplum Batı toplumlarına ait bir kategoridir:
“Sivil toplum bir Batı düşü, tarihsel bir arzudur; o aynı zamanda, bu düşün somut bir biçimi olarak, Batı Avrupa toplumsal tarihinin bir parçasıdır.”9
Mardin makalesini bu Batılı düşün aynı zamanda Müslüman toplumların bir düşü haline gelmediği iddiasıyla bitirmiştir. Sivil toplumun Batılı toplumların bir mütememmim cüzü
olduğuna dair “özcü” iddiasının yanı sıra, yazar sivil topluma
demokratik ve “olumlu” bir değer de atfetmiştir. Şerif Mardin’in bu düşünceleri Türk entelektüelleri üzerinde öylesine
derin etkilerde bulunmuştur ki, “sivil toplumun zayıflığı” sorunu Türk Demokrasisi’nin en temel problemi olarak ele alın7 Geof Eley, “Nations, Publics, and Political Cultures: Placing Habermas in the
Nineteenth Century,” Habermas and the Public Sphere, (Ed.) Craig Calhoun,
(Cambridge: MIT Press, 1999), s. 325.
8 Şerif Mardin, “Power, Civil Society and Culture in the Ottoman Empire,” Comparative Studies in Society and History, No. 11, 1969; ve Şerif Mardin, “Civil Society and Islam,” Civil Society, Theory, History, Comparison, (Ed.) John A. Hall,
(Cambridge: Polity Press, 1995).
9 Şerif Mardin, “Civil Society and Islam,” s. 278.
20
mıştır. Öyle ki, Türkiye’nin sahip olduğu “devlet geleneği”
toplumdaki sivil sesleri boğmuştur. Devletin dışında toplumun çeşitli kesimlerinin nefes alacağı bir yer yoktur. Bu görüşün en uç örneğini kitabının adına da yansıyacak bir şekilde
Metin Heper vermiştir: Türkiye’de Devlet Geleneği.10
Ancak Ellen Meiksins Wood’un bir keresinde dikkat çektiği
gibi sivil toplum yeni tür özgürlüklerin ve eşitliğin kurulduğu bir alan olmanın yanı sıra, yeni baskı ve şiddet biçimlerinin de oluşturulduğu bir alandır. Wood, Şerif Mardin’in aksine, piyasa ilişkilerini demokrasinin kökeni olmaktan daha
çok, baskı ve şiddetin kaynağı olarak görmektedir.11 Wood yine yaygın bir şekilde karşılaşılan ve Jeno Szücs tarafından da
dile getirilen sivil toplum ve demokrasinin gelişimini Batı feodalizminin bir sonucu olarak gören düşünceyi de haklı olarak eleştirmiştir. Szücs’e göre toplumun ve devletin ayrı alanlar olarak ayrışması feodal parçalanmışlığın bir sonucuydu.12
Mardin de Batı tarihinin biricikliğini ve Batı sivil toplumunun
gelişimini tartışırken, bu “feodal arka planının” önemine değinmiştir.13 Wood bu düşünceyi “böylece modern demokrasinin kurucu fikri derebeylik (lordship) olmaktadır” diyerek zekice eleştirmiştir.14
Ancak özellikle ’70’li yıllarda ve ’80’li yılların başlarında,
Edward Said’in Şarkiyatçılık eleştirilerinin yayınlanmasının
verdiği itki, Ortadoğu üzerine çalışanları sivil oluşumlar, toplumsal hareketler ve devlete karşı direnişler üzerine düşünmeye sevk etti. Akademik çalışma alanlarında da ilgi bu yıl10 Metin Heper, The State Tradition in Turkey, (Beverly: Eothen Press, 1985); ayrıca yine aynı yazarın bir başka çalışması için bkz. Metin Heper, (Ed.) The
Strong State and Economic Interest Groups, (New York: Walter de Gruyter,
1991).
11 Ellen Meiksins Wood, “Civil Society and the Politics of Identity,” Democracy
Against Capitalism, (Cambridge: Cambridge Press, 1996), s. 254.
12 Jeno Szücs, “Three Historical Regions of Europe,” Civil Society and the State,
(Ed.) John Keane, (Londra: Verso, 1988), s. 301-302.
13 Şerif Mardin, “Power, Civil Society and Culture in the Ottoman Empire,” s.
258-260.
14 Ellen Meiksins Wood, “Civil Society and the Politics of Identity,” s. 250.
21
larda devletten topluma kaymaya başladı.15 Benzer bir şekilde, örneğin Augustus Richard Norton’un derlediği bir çalışma, çağdaş Ortadoğu’nun daha net bir resmini çekebilmek
için bu coğrafyadaki sivil toplumun durumunu ele almaya çalışmıştır.16 Bu çalışma en çok bilinen ve sık atıf yapılan olduğu için burada örnek olarak verilmiştir. Yoksa öncesi ve sonrasında benzer nitelikte ve “Doğu” olarak adlandırılan toplumlarda sivil toplumu inceleyen yapıtlar vardır. Bu edisyondaki çalışmalar her ne kadar sivil toplumu doğrudan demokrasi ile eşitliyor olsalar da bu bölgede sivil toplumun izlerini
sürmeye çalışmışlardır. Örneğin Saad Eddin İbrahim modern
sivil toplumun tarihinin 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar geri gittiğini ve İslâm’da sivil toplum veya demokrasinin ilkeleri
ile çelişkili herhangi bir şeyin olmadığını iddia etmiştir.17 Bi15 Benzer tespitler için bkz. Yael Navaro-Yashin, “Uses and Abuses of “State and
Civil Society” in Contemporary Turkey,” New Perspectives on Turkey, s. 5. Elbette Şarkiyatçılık eleştirileri bu yeni ilginin yegâne sebebi değildiler. Özellikle ’80’lerde Polonya’daki Dayanışma hareketi gibi benzer hareketlerin ortaya
çıkması, 1989 yılında Doğu Avrupa’da reel sosyalizmin çökmesi, Çin’de Tiananmen meydanı olaylarında somutlaşan muhalefet hareketinin kendini göstermesi ve Ortadoğu’daki rejimlerin dışa açılmacı liberal politikaları gündeme
getirmeleri, bu farklı coğrafyalarda sivil toplumun durumu üzerine büyük bir
ilgi uyandırdı. Öyle ki 1990’lar boyunca bu coğrafyalarda sivil toplumun vaziyeti üzerine birçok konferans toplanmış ve özel yayınlar yapılmıştır. Ancak
bunların çoğu “sivil toplum” kavramının Batı olarak adlandırılan toplumların
dışında kalan bölgelere uygulanmasına karşı çıkmışlardır. Bunun en büyük sebebi olarak bu coğrafyalarda devletin kendi dışında bağımsız ve eleştirel bir
girişime hiçbir zaman alan bırakmaması gösterilmiştir. Sivil toplum kavramının bu toplumlara transfer edilebilirliği üzerine iddialarda bulunanlar bile
“Batı”da ortaya çıkmış mükemmel soyut bir örneğe atıf yapmışlardır. Bu noktada Avrupa tarihi “ideal” bir konuma yükseltilmiştir. Örneğin Çin üzerine yapılan bir konferans devlet dışı girişim ve aktörlerin varlığını belirtmiş veya
“öz”cü ve “istisnacı” yaklaşımları eleştirmiş olmasına rağmen bu tür kavramların Avrupa tarihine ait olduğunu vurgulayarak sona ermiştir. Timothy Brook
ve B. Michael Frolic, “The Ambiguous Challenge of Civil Society,” Timothy
Brook ve B. Michael Frolic (Ed.), Civil Society in China, s. 12. Timothy Brook
ve B. Michael Frolic, “China and the Future of Civil Society,” Timothy Brook
and B. Michael Frolic (Ed.), Civil Society in China, s. 196.
16 Augustus Richard Norton, “Introduction,” Civil Society In the Middle East,
(Ed.) Augustus Richard Norton, (Leiden: E. J. Brill, 1995), s. 15.
17 Saad Eddin Ibrahim, “Civil Society and Prospects of Democratization in the
Arab World,” Civil Society In the Middle East, (Ed.) Augustus Richard Norton,
(Leiden: E. J. Brill, 1995), s. 52.
22
lindiği üzere bu gibi iddialar, günümüzde, özellikle siyasal İslâm içerisinde yaygındır.
Reşat Kasaba da Osmanlı İmparatorluğu’nda sivil toplumun
izlerini arayanlardandır. Ancak o da sivil toplumu mutlaka
devlet ile çelişkili bir olgu olarak ele almıştır. Bundan dolayı
Kasaba’ya göre sivil toplumun aktörleri merkezi devlet ile karşıtlık içerisinde olmalarının yanı sıra onun iktidarını da sınırlandırmalıdır. Ona göre bu devlet-dışı aktör, 19. yüzyıl boyunca kendi bağımsız örgütlerini kuran ve belli bir sermaye birikimine sahip olan gayrımüslim cemaatler ve özellikle de Rumlardır. Kasaba her ne kadar Şerif Mardin’in yaklaşımını sorgulasa da Osmanlı bürokrasisi tarafından ortaya konulan modernleşme sürecini ve en genel anlamda Müslüman toplumu
“sivil toplum” mefhumu ile karşıtlık içerisinde ele alır. Bundan dolayı ona göre iktisadi girişimciliği ve özerk kurumları
ile Rum cemaati Osmanlı İmparatorluğu dahilinde sivil toplumun biricik örneğini teşkil etmiştir.18 Yukarıda bazı farklılıklar
içerse de genel hatları ile benzer olan yaygın görüş karşısında
Huri İslamoğlu’nun uyarıları çok değerlidir:
“Sonuçta, çok sayıda aktörün tarihsel olarak oluşmuş sözlük
parametrelerine göre işlediği bir güç bağlamı olarak devlet
mefhumu, toplumsal gerçekliğin devlet ve toplum olarak
farklı alanları işgal eden ikiye bölünmüş kurgusundan ayrılır.
Devlet uygulamaları sınıfladıkları, tanımladıkları ve düzenledikleri özel mülkiyet ilişkilerinin yapı taşlarıdırlar. Tam da bu
yüzden bu ilişkiler devlet düzenlemeleri ile bağlı olmayan
mistifiye edilmiş bir piyasa ya da toplum alanından özerk bir
varoluşa sahip değildir... Hülasa devlet ve toplum birbirlerinden ayrı ya da birbirlerine karşıt alanlar olarak tahayyül edilemeyecek şekilde iç içe geçmiştir.”19
18 Reşat Kasaba, “Economic Foundations of a Civil Society: Greeks in the Trade
of Western Anatolia, 1840-1876,” Ottoman Greeks in the Age of Nationalism,
(Ed.) Dimitri Gondicas ve Charles Issawi, (Princeton: The Darwin Press,
1999), s. 78, 85.
19 Huri İslamoğlu, “Property as a Contested Domain: A Reevaluation of the Ottoman Land Code of 1858,” New Perspectives on Property and Land in the
23